Saat gecenin 38753875i ve bölüm henüz bitti. Bir kez bile okumadım. Hemen gelip "hoop" diye buraya yapıştırdım. Çünkü bu hikayeyi böyle seviyorum ben. Gelişine, tam o an, nasıl esiyorsa, öyle yazıldığı haliyle. Ayrıca aynı şekilde oturmaktan popom acıdı ve şu ana kadarki en uzun bölümü de bütün bu yakınmalarla yazmış oldum. :D
Ha bir de az, öz ve tam da olmasını istediğim sorgulamaları yapan, zekâ dolu, harika sorularla okuyan bir okur kitlesi oldu. Çok mutluyum.
Son olarak, Van Gogh'a bir görsel bulmuşum, Allaaah. (ıslık efekti) Daha fazla fotosunu bulmaya çalışıyorum ama bulamıyorum, bulamazsam elimizdekine razı olacağız bulursam kapak falan hazırlayıp paylaşacağım. :)
Keyifli okumalar canlar.
*
"Günaydın."
"Günaydın."
"Günaydın Selin Hanım."
"Günaydın".
"Günaydın."
"Günaydın."
Her pazartesi olduğu gibi daha bakımlı ve haftanın yükünü biraz olsun hafifletebilmiş ancak haftanın ilk gününün tüm gerginliğini taşıyan kadınlar... Pazartesi lanetinden daha az etkilenmiş görünen ama kadınlar kadar radikal belirtiler göstermeyen adamlar... Sevdikleri işi değil yapmaları gereken işi yapan onlarca insan! Her biri de kurumsallık denen bataklığa boğazına kadar saplanmış. Öyle ki, hepsi kurumsal şirketlerden ciddi şekilde şikayetçi ama hiçbiri daha az kurumsal bir yerde çalışmak istemeyecek kadar statüye saplantılı! Kendilerinden çok insanlar için yaşayan, sıfatları ve parayı kendilerinin ve mutluluğun önünde tutan çok fazla insan. Ah benim sevgili, ah benim ömür çürüten korkularla dolu güzel yurdum...
Ressam'a iş hayatımdan bahsederken, insanlardan, onların buraya olan saplanmışlıklarından ve nihayetinde çıkabilecek durumları olduğunda nasıl da saplanmaya devam etmek istediklerinden bahsetmiş ve para için bunu yapabilmelerine anlam veremediğimi söylemiştim. Elbette ki, çok sığ bulmuştu.
Hafifçe gülümsediğinde düşündüğüme taban tabana zıt bir şey söyleyeceğini anladım ve zihnimde bir yer daha o söylemeden ne söyleyebileceğini düşünmeye başladı. Kesinlikle zihni tazeleyici, zekayı artırıcı bir etkisi vardı ve içimde bir yerde uzun yıllar boyu bastırdığım sapsoseksüeli deli gibi besliyordu. Evet, hiçbir zaman aptal erkeklerden hazzetmemiştim ancak bir noktaya kadar benim için görünüm de önemliydi. Benim beğeneceğim erkekler, jilet gibi giyinmiş, üç numara traşlı, uzun boylu, kaslı, renkli gözlü ve başarılı olurdu. En büyük asilikleri kulağa iliştirilmiş minicik bir küpe olabilirdi. Ressam'ın beline uzanan rastalı saçları, her iki kulağından sallanan uzun küpeleri, kollarını kaplayan dövmeleri ve geniş kıyafetleri aklıma geldiğinde durup dururken kahkahalarla gülmek istedim. Sanırım tanıma uyan tek şey, uzun boy ve renkli gözdü.
Bana bakmış ve sakince, "Öyle olanakların içerisinde doğmuşsun ki, bazen lanetin nimet olarak görülebilmesi olayını kavrayamıyorsun Bomonti" demişti.
Cümlesi öldürücü derecede açıktı. Yine de daha fazlasını duymak istedim. Ki bu mazoşist olduğumu kanıtlamıyorsa başka hiçbir şey kanıtlamazdı.
Sormak zorunda kalmadım. Kaşımı kaldırmam yetti.
"Hangi okula gittin? İlkokulda?" diye sordu. Söyledim. Gülümsedi.
"Ne var bunda?"
"Koleje gitmişsin. Muhtemelen birileri seni arabayla bırakmıştır."
"Evet ama..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bomonti İle Van Gogh
Romance"Gitme" demek istedim. "Gitme beni bırakma. Ben senden önce nasıl yaşadığımı hiç hatırlamıyorum bile, devam edemem ki..." Ama bunu diyebileceğim bir adam yoktu karşımda. Olduğunu sandığım her kimlik, bildiğimi sandığım her detay yalandı. Sevgisi de...