Siz burada mı bırakılır diye kızmadan ben söyleyeyim, ctesi devamı gelecek :) Telefonda yazınca bu kadar olabildi :)
Ayrıca hepimizin 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı kutlu olsun. Mutlu, aydın geleceklere...
Sevgiler...
"Ne oldu? Neler oluyor? Ne olur bir şey söyleyin! Gülce benim en yakın arkadaşım. Ben, ben çok yakın arkadaşıyım. Memur bey, lütfen."
Polisin kolunu fark etmeden tüm kuvvetimle sıktığımı, onu sarsmaya çalıştığımı ancak ellerimi sakince tutup uzaklaştırırken fark ettim.
"Hanımefendi, lütfen sakin kalmayı deneyin. Henüz bir şey bilmiyoruz. Öğrenince hemen size de söyleyeceğiz,tamam mı? Şimdi sizden koruma çemberinin arkasında kalmanızı ve sakince bizden haber beklemenizi rica ediyorum."
"Ama o benim en yakın arkadaşım" diye fısıldadım. "Dostum o." Sanki doğru kelimeyi nihayet bulmuş gibi yüksek sesle, başımı sallayarak söyledim. Gözlerimde bir umut ışığı vardı. Çünkü doğru kelimeyi bulmuştum.
Arkamda duran birine işaret ettiğini gördüm. "Çok güzel" dedi bu sırada bana, "Gülce Hanım sizin dostunuz. Bu yüzden haber alıp hemen size söyleyeceğiz, tamam mı?"
Birinin kollarımdan tuttuğunu anlayınca arkama baktım. Sağlık görevlisiydi. "Gülce benim dostum" dedim ona da malum olanın beyanını yapar gibi düz bir sesle.
Polis "Şokta" dediğinde, sağlık görevlisi beni ona cevap veremeden çekti.
Anlamıyorlardı, onsuz hayatta ne kadar eksik kalacağımı anlasalardı beni çekmezlerdi ki.
"Şimdi birazcık beklememiz gerekiyor. Bu sırada sıcak bir şey içelim mi? Hem de dostunuzla nasıl tanıştığınızı anlatırsınız belki?" dedi bana. Görevli kadına bir an için boş gözlerle baktım.
"Evet" dedim. "Gülce de hep geç kalır zaten. Huyudur. Hiç zamanında çıkamaz ki."
*
Ambulansa oturtulup elime sıcak bir şeyler verildiğini nedense hiç hatırlayamıyordum . Sırtımda da kötü kokan ince bir battaniye vardı. Ama ben üşümüyordum ki. Hava da sıcaktı.
Titrediğimi ancak arabanın içinden fırlayıp çıkan Can'ı görünce anladım. Ayağa kalkar kalkmaz sendelemiştim. Ellerim titriyordu.
Can, "Gülce, Gülcee" diye bağırarak içeri koşmaya yeltenirken polisler onu durdurdu. Kıpırdayamıyordum. Film izler gibiydim. Sanki kötü senaryolu bir Amerikan Filminin tam içindeydim ve her şeyi sette izliyordum.
Polisler Can'a bir şeyler anlatmak için onu tutmaya çalışırken gözüm, onu sarılarak geriye itmeye çalışan birine kaydı. Serdar. O ne yapıyordu ki burada?
Nihayet Can onu tutanları itmeyi bıraktı. Ama yerinde duramıyordu. Bir adım sağa bir adım sola. Başı her saniye Gülce'nin muayenehanesine kayıyor,gözleri ızdırapla doluyordu.
Birkaç küçük adımla ona doğru yaklaştım. Durdurmaya çalışan sağlık görevlisine, "Onunla konuşacağım" dedim. Kız, arkamdan geldi.
Can, beni gördüğünde bir an durdu. Ben de durdum. Sonra hızlıca gidip sarıldım. O da kollarını sımsıkı sardı.
"Çıkacak, şimdi çıkacak" dedik birbirimize. Ya da ben söyledim. Hatırlamıyorum.
"Can Bey, bakın,şu an aşırı sakin olmanıza ihtiyacım var. Aksi takdirde sizi içeri gönderemem. Duyuyor musunuz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bomonti İle Van Gogh
Romance"Gitme" demek istedim. "Gitme beni bırakma. Ben senden önce nasıl yaşadığımı hiç hatırlamıyorum bile, devam edemem ki..." Ama bunu diyebileceğim bir adam yoktu karşımda. Olduğunu sandığım her kimlik, bildiğimi sandığım her detay yalandı. Sevgisi de...