Saat on iki olmadı, hâlâ cumartesi :)
Sevgilerimle... :)
*
Eve gelirken, sanki olağanüstü hiçbir şey olmamış, biz sadece otuz saniyelik bir kararla birbirimizi ikna edip gidip dövme yaptırmamışız gibi sıradan şeylerden bahsettik. Bir emekli gibi havalardan, bir çalışan gibi ekonomiden, bir fanatik gibi futboldan ve bir çift âşık gibi filmlerden bahsettik.
Ressam'la hiç film izlememiştik. İlginç olacağına emindim. Hele ki film seçimini ona bırakmışken...
*
İçeriye girdiğimizde Ressam banyoya doğru ilerledi. Bir şeyler hazırlamadan önce ellerini yıkamaya gitmişti. Ben varlığına henüz alışamadığım yeni değişikliğime yalnızken bakabilmek için üst kata fırladım. Tıpkı Ressam'ın yaptığı gibi eşofmanımla külotumu aynı anda indirdim ve dövmeyi süzdüm. Beni gülümsetiyordu. Eğer Ressam yaptırmamış olsa, asla yaptıramayacağım kadar radikal bir dövmeydi. Acaba bilerek mi seçmişti? Kuralcı ve tekdüze hayatımda bir gedik açabilmek için? Birbirimizden o kadar farklıydık ki, sanki sadece kapı altından sızabiliyorduk birbirimizin yaşamına. Şimdi ise bir gedik vardı artık. Seçiminin gerekçesini sormamıştım. O da söylemedi. Bizi biz yapan da bu değil miydi?
*
Ben gecikmeli olarak aşağı indiğimde Ressam'ın mutfakta çalışıyor olacağını düşünmüştüm. Ama hâlâ banyodaydı. Kapının açık olduğunu görünce yanına gittim. Üstünü çıkarmıştı ve o da benim gibi dövmesini inceliyordu. Benim aksime o, düşünceliydi.
Arkasından yaklaşıp sarıldım.
"Beğenmedin mi?"
"Çok güzel bir dövme."
"Ama?"
Bir akciğerin iki kısmı şeklindeydi dövme. Biri solarken diğeri çiçek açmıştı. Biri ölüyordu, diğeri yaşamın ta kendisiydi. Biri yanlış seçimlerin, hataların ve bitmeyen karanlığın temsilcisiydi. Diğeri, umudun, azmin, zaferin, doğrunun...
"Seni bu kadar çok mu rahatsız ediyor?"
Doğruyu söyledim. "Eskiden ettiği kadar etmiyor. Kokusunun senin kokunla birleşmesi, sigara kokusunu benim için farklı bir şekilde cazip kıldı. Ama..."
"Ama?"
"Ama ne zaman içine derin bir nefes çeksen, sanki duman benim ciğerlerime doluyormuş gibi hissediyorum."
Aynadan bana bakıyordu. Başımı sırtına yaslayıp bakışlarından kaçtım. "Sen ne zaman yeni bir sigara yaksan kalbim duracak gibi oluyor. Hayati bir tehlikeyle karşı karşıya geldiğinde kalbin çılgınca çarpar ya, tam öyle hissediyorum. Sanki seni kurtarmam gerekiyormuş gibi geliyor."
Hiçbir şey söylemedi. Kalbinin ritmini duymaya çalışarak, ona sarılmış halde bir süre kaldım. Nihayetinde başımı kaldırdığımda gözlerinde gülen bir ışık gördüm. Dünya bir dakika da benim için güzelleşsin be dediğim noktada, güzelleşti.
*
Film çok eski yıllarda çekildiği belli olan, 90'lar esintileri taşıyan ve salt diyalogdan ibaret bir klasikti. Tam da beklediğim gibi...
Ethan Hawke, daha evvel izlediğim bir oyuncuydu ama seneler evvel çekilmiş bir filmini izlemek daha ayrıydı.
Çok geçmeden, oyuncudan, içinde bulunduğumuz yıldan ve başka filmlerden koptum. Filmin biraz abartılı bir felsefesi vardı evet ama beni başından sonuna içine almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bomonti İle Van Gogh
Romance"Gitme" demek istedim. "Gitme beni bırakma. Ben senden önce nasıl yaşadığımı hiç hatırlamıyorum bile, devam edemem ki..." Ama bunu diyebileceğim bir adam yoktu karşımda. Olduğunu sandığım her kimlik, bildiğimi sandığım her detay yalandı. Sevgisi de...