İçerisinde oldukları ânı anlatmak, dünyanın en zor şeyiydi. Umudun bittiğini bile bile, umuda dair gözünüzde canlanan o tek kişinin ellerinden tutmanın tarifinin nasıl yapılabileceğini, hangi benzetmenin bu zor görevin üstesinden gelebileceğini bilmiyordu. Karnesi kötü gelmiş bir çocuğun, anne babasının diyeceklerinden korka korka eve gidişi gibi miydi? Değildi. Çok sevdiği ama çok da başarılı olamadığı, çalışmaya devam etmek istediği bir işten çıkarılmış gibi miydi? Yok, değildi. Bulamıyordu. Her şeyi kapkara tasvir edebilirdi, onun elleri ellerinde olmasa...
"Ne düşünüyorsun?" diye sordu Ressam usulca. "Sessizsin. Delifişek aklından bir şeyler geçiyor olmalı."
Hafifçe güldü. "Kendimi hiç delifişek diye nitelememiştim."
"Kendini nasıl nitelerdin?"
Aman yarabbi! Nereden geliyorlardı buraya? Aklı herhangi bir düşünceyi sabit tutamayacak kadar yoğunken hem de.
"Sık sık çişi gelen biri olarak."
Ressam kahkaha attı. "Buna dikkat etmemiştim. Yazık oldu."
"Evet, genelde ben uykudan kalktığımda ağzın açık uyuyor oluyordun."
Gülümsüyordu. "Bu bana horladığımı söylemenin bir yolu mu?"
Selin başıyla olumsuz yanıtladı. "Sen horlamıyor, hırlıyorsun."
"O nasıl oluyormuş?"
Selin, ağzıyla onun uykusunda çıkardığı sesi çıkarınca Ressam epey güldü.
"Birlikte uyuması zor biriyim desene."
Selin bir kere daha başıyla hayır dedi. "Gelip yanına yattığımda, uykuna gram ara vermeden bana yanaşıp kollarına alırdın. Öyle güzel, öyle sıkı sarılırdın ki, sırtım olmak isterdim. Üstümde kolunu, bacağını, ağırlığını hissetmek, her an öyle sıkıca sarılman öyle iyi gelirdi ki, sesin zorlayıcı olabileceği şimdi sen söyleyene kadar gelmedi aklıma."
Ressam, konuşmayı aynı günlük seste sürdürdü. "O kadar güzel kokuyorsun ki, seninle uyumak çiçek tarhlarının arasında uyumak gibi. Öyle güzel tenin var ki, dokunmadan duramıyor insan."
"Sana da oluyor muydu Van Gogh? Daha yanından ayrılır ayrılmaz, yaptığım her şey günü bitirip sana koşmak için bir araçmış ve önemsizmiş gibi hissediyordum. Odağım senden ibaretti. Sana da oluyor muydu?"
"Günün senin gelemeyeceğini bildiğim saatlerinde bile aralıksız kapıya bakar olmuştum. Kapıdan giren herkeste kalbim hızlanıyordu. Ama sen olmadığını görünce hayal kırıklığına uğruyordum. Hayatımda hiç bu kadar sık saate bakmadım biliyor musun?"
"Sana saat hediye etmeliymişim."
Güldü. "Ettin sayılır."
O kalp duraklatan anlardan birini daha yaşadılar. Yürürken yavaşlamış, durmuş ve gözleri birbirlerinde kilitlenmiş halde öylece kalmışlardı.
Hafif bir rüzgar esip de Selin'in saçlarını yüzüne doğru ittiğinde, kendilerine geldiler.
Selin, hareketlenecek gibi görünen Ressam'a bakarak yerinden kıpırdamadan sordu. "Sence benim sana olan sevgimin, senin yarattığın gizemle bir ilgisi var mı? Yani şimdi gizem çözüldüğüne göre, bir sıkıntı olmasa da devam edecek olsak eğer, daha mı az severdim seni? Ya da daha mı az değerli olurdun?"
"Nereden aklına geldi bu?"
Selin, Gülce ve Ezgi'yi düşünerek yanıtladı. "İki tane deli kadın sormuştu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bomonti İle Van Gogh
Romance"Gitme" demek istedim. "Gitme beni bırakma. Ben senden önce nasıl yaşadığımı hiç hatırlamıyorum bile, devam edemem ki..." Ama bunu diyebileceğim bir adam yoktu karşımda. Olduğunu sandığım her kimlik, bildiğimi sandığım her detay yalandı. Sevgisi de...