Geçen bölümde ne güzel bir etkileşim vardı, varlığınız, desteğiniz, yorumlarınız ne güzeldi öyle...
Ben şanslı bir gadınım! Sayenizde. :)
*
Olamaz!
Olamaz!
Nasıl olur?
Kalbim güm güm atarken olduğum yerde durduğumu fark edip adımı attım. Bu sırada Emre'nin kolunu sıkıca tutmuş sanki Gülce ve Ali bizi duyabilecekmiş gibi daha da uzağa çekiyordum.
"Kimseye söyledin mi?"
Önce dalgacı bir cevap verecek gibi baktı yüzüme ama sonra suratımın halini görüp ciddileşti.
"Söylemedim de, hayırdır? Sıkıntılı bir durum mu var?"
"Söylemedim" der demez elim ve tüm kaslarım gevşedi sanki. Kolunu bıraktım ve yürümeye devam ederken ne söyleyeceğimi düşündüm. Tuvaletin önüne geldiğimizde merakla suratıma bakıyordu.
"Durumlar karışık" dedim.
"Ne kadar karışık? Neden karışık? Kim o dingil?"
Kaşlarımı çattım. "Niye dingil oluyormuş?"
"Her karışıklığın arkasında bir dingil vardır."
Mantığı karşı çıkılamayacak kadar doğru olsa da sevgilimi ezdirecek değildim.
"Öf, saçmalama. Şimdi anlatması çok uzun... Konuşuruz bir ara ama lütfen kimseye bahsetme." Bir an durup ekledim. "Hiç kimseye."
"Anladık, söylemem Gülce'ye" dedi. "Ama bana anlatacaksın Selin. Sen öyle gizli kapaklı işlerin hatunu değilsin. Saklıyorsun kesin altından bir şey çıkar."
Beyanını önemsemeden başka bir şey sordum. "Nerede gördün?"
"Barda."
Kaşlarımı bir kez daha çattım. "Sen öyle barlara gider miydin?"
Eliyle erkekler tuvaletinin kapısını itti ve girerken söylendi. "Hep aynı tür çiçeği koklamadığımı bilirsin."
*
"Artık bahane yapmayalım abi, yapalım şu buluşmayı haftada bir."
"Aynen ya, hep söylüyoruz ama araya başka şeyler gidiyor, düzenli olarak toplanalım."
"Aynen" dedi Ali.
Mekânın kapısında sarılıp ayrılırken Gülce güldü.
"Gören de başka şehirlerde oturuyoruz sanacak."
Gülümsedim. Aslında evlerimiz de birbirine çok aşırı uzak değildi ama bir şekilde iş güç derken istediğimiz sıklıkta görüşemiyorduk. Yakın zaman öncesine kadar, Gülce ile ben daha sık görüşüyorduk da dörtlü, beşli görüşmeleri pek yapamıyorduk. Gülay, ailesiyle yazlık sezonunu erken açtığı için bayadır yoktu.
Emre birden bana dönüp, "Ben seni bırakırım" dedi.
Yaban çakalı!
"Ben arabayla geldim dostum, çok sağ ol."
Gözlerini kısarak bana baktı. Herkes arabalara yönelince bir saniye Gülcelerin gözden kaybolmasını bekledi, sonra hemen dibime geldi.
"Demek kaçıyoruz?"
"Bana bak Maviş..."
"Demesene kızım şöyle."
"Sebep?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bomonti İle Van Gogh
Romantik"Gitme" demek istedim. "Gitme beni bırakma. Ben senden önce nasıl yaşadığımı hiç hatırlamıyorum bile, devam edemem ki..." Ama bunu diyebileceğim bir adam yoktu karşımda. Olduğunu sandığım her kimlik, bildiğimi sandığım her detay yalandı. Sevgisi de...