Valizimi hazırladığım, Gülce'yle buluşup havaalanına gittiğim, uçağın saatini beklediğim, yolculuk yaptığım ve inip evime yollandığım tüm o süre boyunca, o en güzel anı zihnimin gerisinde dönüp durdu ama zihnim daha acil bir meseleye odaklanmıştı.
Cin Gülce'nin yanında iki hafta geçirecektim. Ve biliyordum ki, minicik bir cümleden bile doğru çıkarımı yapabilirdi.
Aslında belki artık saklamam için bir sebep de yoktu ama tüm arkadaş grubu bir duyguyu temsil ediyor olsa Gülce mantık olurdu ve ben olaylar tam olarak çözüme kavuşup "Ve tüm sorunları aşmış, her gizemi çözmüş, her soruyu yanıtlamış, sonsuza dek mutlu yaşamışlar" diyemeyecekken ona anlatmaya hazır hissetmiyordum. Bu nedenle olanları ona anlatmayı düşündüğüm bir an gelip geçtiyse de anlatmamaya karar vermiştim ve kararım yüzünden çok dikkatli olmam gerekiyordu. Melike'nin yakaladığı, Gülce'den kaçmazdı.
Bu tabloda işimi kolaylaştıracak tek şey Gülce'nin çokbilmiş sevgilisiyle olan durumuydu. Havaalanındayken Hakan'la tatil süresince iletişim kurmamaya, biraz kafalarını dinlemeye ve ilişkileri hakkında bir hüküm vermeye çalışacaklarını söylemişti.
"Hakan ne hükmü verecek Gülce? Gelip sana "Her şeyi anladım, artık her şey daha da mükemmel olacak" diyecek, sen de "İyi öyleyse" diyeceksin, niye işkence ediyorsunuz birbirinize?" dedim kendimi tutamadan.
Bunları söylerken biraz hırslıydım çünkü adı Mantık olarak anılabilecek kadının artık tahammül bile edemediği bir adamla sırf eskiden anlaşabiliyorlardı diye, aşkın onun karşısına çıkabilecek, hatta gerçek bir şey olduğuna inanmıyor diye devam edişini anlayamıyordum. O ki, bir gün içerisinde kaç tane kadının derdini dinliyor, kadınların her birinin aşk yüzünden girdiği depresyonlara şahit oluyordu. Bunlarının her birinin kadınların sahte illüzyonlarından kaynaklanmadığını biliyor olmalıydı.
Fi tarihinde, bir restoranda kız buluşması gecesinde, Gülce'ye bunu söylediğimde bana gülmüştü.
"Kadınların ne kadar romantik olduğunu ve kimyasal reaksiyonları takıntı haline getirip kendine dert üretmeye meraklı olduğunu bana mı anlatıyorsun? Evet, nihayetinde azalacak bir obsesyonun varlığını kabul ediyorum ve sen adına aşk demek istiyorsan literatürde böyle adlandırılmamasına karşın itiraz edecek değilim."
"Dilde sadeleşme akımını edebiyatta işlemiştik ama ben akımın kaynağını anımsayamadım" dedim.
Güldü. "Hatırlamadığına göre uymak zorunda da değiliz."
"Nasıl mantık o?"
"İlkel kabilelerin kutsal kitaplardan sorumlu olmamasıyla aynı..."
İkimiz de kahkahalarla gülmüştük ve anılarımıza gülümseyip Gülce'ye sevgiyle bakarken bir gün aşkın onu da çarpmasını ve hayatın düz bir çizgi iken değil, inişli çıkışlı da olsa zikzaklarla yaşanılabilir olduğunu öğrenmesini diledim.
*
Babamın sesi telefondan bana kadar uzandı. "Sor bakalım bir şey istiyor muymuş?"
"Selin, buradan bir şey istiyor musun annem?"
"Anne, bir tane peeling jel varmış, hayvansal ürünler kullanılmıyormuş, hayvanlar üstünde deney de yapmıyorlarmış ve tamamen doğalmış, ondan bi-"
Cümlemi bitirmeme fırsat bırakmadı.
"İstemiyormuş hayatım" diye seslendi babama.
Sorun da böylece çözülmüş oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bomonti İle Van Gogh
Romance"Gitme" demek istedim. "Gitme beni bırakma. Ben senden önce nasıl yaşadığımı hiç hatırlamıyorum bile, devam edemem ki..." Ama bunu diyebileceğim bir adam yoktu karşımda. Olduğunu sandığım her kimlik, bildiğimi sandığım her detay yalandı. Sevgisi de...