Canlar bunca gecikme için yüzlerce özür dilerim. Ancak inanın sağlıkla alakalı ciddi bir mazeret olmasa, sizlere verdiğim sözü bunca aksatmazdım. Dilerim seversiniz. Sağlıkla ilgili başka bir kötü gelişme olmadığı sürece, yine cumartesi akşamı buluşacağız.
Sevgilerimle...
*
Zaman, anlaması ve ifade etmesi en güç kavramdı. Zor anlarda, bir an evvel geçsin gitsin isterken, gözünüzü dikip saate bakardınız ama sanki saat durmuşçasına o dakikalar bir türlü ilerlemezdi. Aksi durumdaysa, geçmesin, bitmesin isterdiniz ve muzip bir arkadaş mı ileri aldı diye düşüneceğiniz kadar hızlı ilerlemiş olduğunu görebilirdiniz.
Ben, bu hikayenin iki kısmında da yoktum. Zamanla alakalı endişelerim bitmişti. İşime gidip evime gelirken, film izler, tiyatro, opera takip ederken, spora gidip kulaklığı taktıktan sonra ne yaptığımın akışını kaybederek kendimi yorgun biçimde eve atarken ve bir de ilk kez teyze olmuş olmanın heyecanını yaşarken, zaman da benden bağımsız, bazen hızlı, bazen yavaş, öylece geçiyordu.
Ali'nin instagram hesabından Emre'nin videolarını yayınlayışı, Emre'nin Gülce ve benim evlerimizi basması, intikam yeminleri, ev içerisinde koşturup kahkahalar atarak ondan kaçmamızın üzerinden yaklaşık bir aydan biraz fazla zaman geçmişti. Bu süreçte Cuma toplantılarına yeni üyemiz Ezgi'yi de alarak genellikle Gülce ile devam etmiştik. Emre, bir süre bize trip atmaya karar verdiğinden olsa gerek inatla katılmamıştı.
Buluşmanın yapılacağı bir Cuma günü daha gelip çattığında, mekana en erken ben gittiğim için, oturmuş Gülce'yle Ezgi'yi bekliyor, beklerken de telefonumdan, yeğenimin ağzını yüzünü buruşturduğu videoları izleyip, fotoğraflara bakıyordum.
"Hah bir tane daha çıktı başımıza" dedi Gülce gülerek.
Ben fark etmeden yaklaşmış omzumun üzerinden bakıyordu.
"Bir numara kimmiş?" diye sordum Ezgi de yanağımdan öpüp otururken.
"Can" dedi gözlerinde ışıklar parlayarak. Aşk, bir kadına işte bunu yapıyordu.
"O da mı arkadaşlarını beklerken benim yeğenimin fotoğraflarına bakıyor?" diye takıldım.
"Tabii" dedi önce. Sonra gülerek "Deniz'in her dakika yeni bir bombası oluyor. Kendisi haykıra haykıra güldükten sonra arayıp bir de bana anlatıyor, birlikte gülüyoruz. Onun kadar gülmezsem anlamadığımı sanıp bir daha anlatıyor."
Ezgi de ben de güldük. Şeytan Gülce, "Sırf o yüzden bazen daha az gülüyorum, boş bakıyorum, ısrarla bir daha anlatırken çok komik oluyor" dedi.
Bu defa kahkahayı bastık.
"Kızım nasıl bir şeytan var senin içinde?"
"Masum yahu, biz de eğlencemizin peşindeyiz" dedi dilini çıkararak.
Güldükten sonra "Ee, son bomba neymiş?" diye sordum.
"Geçenlerde eniştesi iş gezisinden eve gelirken ona oyuncak bebeklerin minyatür evleri var ya, onlardan alacağına söz vermiş. Ama gelirken uçağa geç kalmış, indiğinde de saat geç olunca alamamış. Tabii Deniz kapıyı açıp ellerinde oyuncak seti olmadan babasını görünce..."
Bir es verdi. Ezgi de ben de heyecanla güldük. "Ee?"
"Ağlayarak "horozun çocuğu" diye bağırmaya başlamış."
Masa üçümüzün kahkahasıyla çınladı. "Horozun çocuğu mu?" dedi Ezgi tıkanarak.
Gülce hala gülerek yanıtladı. "Aynen, muhtemelen birinden .rospu çocuğu" diye duydu, hakaret olduğunu algıladı ama cümleye anlam veremedi, sonra da benzetti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bomonti İle Van Gogh
Romance"Gitme" demek istedim. "Gitme beni bırakma. Ben senden önce nasıl yaşadığımı hiç hatırlamıyorum bile, devam edemem ki..." Ama bunu diyebileceğim bir adam yoktu karşımda. Olduğunu sandığım her kimlik, bildiğimi sandığım her detay yalandı. Sevgisi de...