Bölüm başına +18 mi desem, benim ve Ebru'nun psikolojimizi yerle bir ettim, siz kaçın kurtulun mu desem bilemedim ama... Bölümü psikolojik anlamda ağır detaylar içeriyor, zamanı değil diyorsanız, atın kenara canlar...
Sevgilerimle...
*
Gözümü açtığımda ilk gördüğüm ambulansın tavanıydı. Çok mutlu birkaç saniye boyunca hiçbir şey hatırlayamadım. Neden orada olduğumu bilmiyordum. Sonra gerçeklik geldi. Hızla doğrulduğumda Serdar'ın kocaman elleri beni bir kez daha yatağa bastırdı.
"Birden kalkma, başın dönecek."
"Serdar, Gülce?"
"Dinlen, her şey yoluna girecek."
Sesindeki kederden ölesiye korkarak, kalbim göğüs kafesimde bir kuş gibi çarparak, yalvararak sordum.
"Serdar... Gülce?"
Gözlerinden yaşlar süzüldü. Başını iki yana salladı. Ve bir kez daha her yeri karanlık kapladı.
*
Kendime geldiğimde bu defa o şaşkın unutma hali daha kısa sürdü. Bir saniye içinde göğsüme karanlık doldu. Her şeyi reddedersem, o ihtimali reddedersem, tüm olanları geri alabilecekmişim gibi geldi. Hala geç değilmiş de yeterince hızlı inkâr edersem o karanlık dağılabilirmiş gibi...
Ama tüm bu düşüncelere rağmen içimde bir yer, ne yaparsam yapayım dönemeyeceğim bir noktada olduğumuzu biliyordu. İçimin o sızlayan, şimdiden özleyen, çaresiz, yetim bir çocuk gibi hisseden o kısmı daha kabullenemediği yasını tutmaya başlamıştı.
Ya onunla gitmek istiyordum, ya da o benimle kalsın istiyordum. Ama adını anarken bile içimin sızlayışından biliyordum ona bir daha ulaşamayacağımı... Çocuksu yaramazlıklarının bir daha yüzümü güldürmeyeceğini, sakin mantığının derdime derman olmayacağını, yan koltukta sessizce uyuyuşunun yalnızlığıma çare olmayacağını biliyordum. Bir şeyi bilmek bir insana ne kadar acı verebilirdi?
Sessiz sessiz akan gözyaşım ne kadar sürdü bilmiyorum ama ne ambulansa, ne de kendi içim daha fazla sığamadım. Hiçbir alana, hiçbir bedene, hiçbir gökyüzünün altına sığamadım. Her yeri parçalamak, böylece içinde sıkıştığım o darlıktan kurtulabilmek istedim. Nefes alabilmek...
"Gülce" dedim önce sessizce. Sonra boğazım parçalandı. "Gülceeeee... Gülce, Gülceee..."
Serdar doğrulduğum yerde yanıma oturup sıkıca sarıldı bana.
"Selin" derken onun da yanaklarından aşağı yaşlar süzülüyordu.
"Gülcee, Gülceeeee..." diye inledim.
Serdar'ın kollarını ittim. "Nefes alamıyorum, Serdar- Nefes alamıyorum. Çıkar, beni çıkar."
Serdar beni sıkıca tutup ambulanstan aşağı indirdiğinde, her yer ana baba günüydü. Kameralar, polis şeridi, halkın ısrarla tuttuğu telefonların ışıkları, kalabalık... Emre. Emre beni görür görmez bana doğru geldi. Onu gördüğümden çok daha yaşlıydı sanki. Çökmüştü. Kollarını açtı ve ben kendimi, yüzünde kendi kederimi gördüğüm arkadaşımın kollarına bıraktım.
"Emre, Emreee" dedim ağlayıp gömleğini sıkarak.
Hiç sesini çıkarmadı, belki de çıkaramadı bilmiyorum ama vücudu hıçkırıklarla titriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bomonti İle Van Gogh
Romance"Gitme" demek istedim. "Gitme beni bırakma. Ben senden önce nasıl yaşadığımı hiç hatırlamıyorum bile, devam edemem ki..." Ama bunu diyebileceğim bir adam yoktu karşımda. Olduğunu sandığım her kimlik, bildiğimi sandığım her detay yalandı. Sevgisi de...