32.Bölüm

16 5 0
                                    

- Alo!

+ Jessica nerdesin?

- Okuldayım abi, sen geldin mi?

+ Evet, evin kapısındayım.

- Bu kadar erken geleceğini sanmıyordum.

+ Uzun yolculuk olacağı için erken çıkmıştım. Her neyse, sen şimdi gelecek misin? Yoksa ben okula mı geleyim?

Bunu sorduğunda aklıma Lily geldi ve "İstersen sen okula gel." dedim. "Tamam, görüşürüz." dedi ve telefonu kapattı. Son dersteydik ve o gelene kadar ders bitmiş olurdu. Daha ders başlamamıştı. Bunu fırsat bilen Ellen ise telefonundan Live While We're Young şarkısını açmıştı. Bunu bilerek yaptığının ikimiz de farkındaydık ve arada bana bakıp gülüyordu. Dayanamayıp onun yanına gittim ve hafifçe saçını çekip yanına oturdum. Sonra tuvalete gidip nasıl göründüğümü kontrol ettim. Sınıfıma döndüğümde Lilly Kevin'a "Jessica bunu duyarsa çok kötü olur!" diyordu. Kevin ise "Bir şey yapamaz." karşılığını verdi. Lilly'e ne olduğunu sorduğumda One Direction için ergen grubu yorumu yaptığını söyledi. Bende Kevin'ın karşısına geçtim ve "Seni 26 yerinden bıçaklar, vücudunu 26 parçaya böler, köpeklere veririm! Lanet olası it herif!" dedim. O piç kurusuysa tırsarak "Tamam abla, bir şey demedim. Sen LWWY'yi söylemeye devam et." dedi. Bende abla demesinden ve korkmasından havaya girerek "Adam ol, akıllı ol çocuk!!" dedim. Sinirlendiğimde karşımdaki insanın cinsiyetine ya da yaşına aldırış etmezdim ve deli gücüm bu durumlarda ortaya çıkmasını bilirdi. Sırama oturduğumdaysa Kevin ile tartışırken ruhlarımızın anlık yer değişimi yaptığını düşünerek içimden gülmeden edemedim.

Okul çıkışında abim elinde küçük bir valiz çantasıyla beni bekliyordu. Lily de yanımdaydı ve abimin heyecanlandığını fark etmem zor olmadı. Abimle sarılıp hasret giderdik. Lily ile sanki bir şey yaşamamışlar gibi öpüşmesiyse içimi ezmişti. Jen de yanımıza gelip abimle selamlaştı. Sonra bana "Artık eve yeniden beraber yürüyebiliriz. Grup ödevini bugün teslim ettim." dedi. Bende "İyi, o zaman abim ve Lily beraber takılsınlar. Bizde eve gidelim." dedim. Abim Lily'nin meşgul olabileceğini,  buna gerek olmadığını söyledi. Lily ise sorun olmayacağı karşılığını verdi. Tamam, onları konuşturmak için fazla acele ediyordum ama birbirlerini severlerken böyle olmaları beni de üzüyordu.

- Bu küçük çanta göründüğü kadar hafif değilmiş.

+ Kes sesini Jen! İkimiz beraber taşıdığımız halde söylüyorsun bunu. Hem eve geldik zaten.

- Daha 10 dakikalık yol var ama bu çantayla yarım saate kadar uzar.

+ Jen sus ve yürü, daha benim alışverişe gitmem lazım.

- Ne alışverişi? Nerden çıktı bu tüketim aşkın?

+ Keyfimden değil, Harry için gideceğim.

- Ona hediye mi alacaksın?

+ Dün aşkam için özür hediyesi.

- Bunu düşündüğüne sevindim.

+ Tek suçlu ben değilim.

- O da abartmış olabilir ama bu sefer büyüklük sende kalsın.

+ Öyle düşündüğüm için hediye alacağım zaten.

- Ne alacaksın?

+ Planımda parfümünden almak var.

- Güzel bir planmış.

+ Bu arada eve geldik. Sevincinden çıldırabilirsin.

- Bu gibi işleri dedikodu yaparak bitirmek daha iyi oluyor galiba.

+ Olabilir. Hadi aç şu kapıyıda içeri girelim artık.

Koskoca alışveriş merkezindeki mağazalara bakındığım parfüm reyonlarından ya da parfüm satılan yerlerde onun parfümünü bulmanın bu kadar zor olacağını beklemiyordum. Bu girdiğim mağaza, alışveriş yerinin son parfüm satan yeriydi ve Harry'nin parfümünün şişesini vitrinde gördüm.  Ama orada çalışan bir personel onu eline almış ve bereli bir çocuğa veriyordu. Onu almak üzereyken koşarak çocuğu itip parfümü aldım. Ben parayı fazlasıyla kasaya fırlatırken çocuk sırt üstü düştü. Hızlıca dışarı çıktığımda personelin konuşmasından anladığım kadarıyla kaşı patlamış. Onun kim olduğuna bakmadan parfümü alıp çıktım. Bir an kendime aşırı aksiyon filmi izliyorum diye söylendim. Sonra yaptığımdan pişman olsam da başım belaya girmeden eve gitmek için alışveriş merkezinden çıkıp taksiye atladım.

Eve geldiğimde Jen'i oturma odasında uzanmış vaziyette buldum. Galiba uyuyordu ama olanları anlatmazsam çatlardım. Onu uyanması için sarstım.

- N'oluyor Jessi? Neyin var? Paranı mı çaldırdın?

+ Telaş yapma. Anlatacağım bir durum var ve seninle paylaşmak istedim.

- Başını belaya sokmadın değil mi?

+ Hayır... bilmiyorum.

"Şuan evindesin ve daha güvendesin. Artık anlat şu belanı." dedi ve bende anlatmaya başladım. Aslında anlatmam fazla uzun sürdü. Çünkü Harry ile çiftlik evinde olanları da hala bilmiyordu. Jen olayları karışık duygu değişimleriyle dinlerken ben de hızlıca anlatıp onun fikrini almak için sabırsızlanıyordum.

- Diyecek bir kelime bile bulamıyorum.

+ Oysa ben sana düşüncelerini merak ettiğim için anlatmıştım.

- Yoksa anlatmayacaktın, değil mi?

+ Özür dilerim Jen, o anlamda demek istememiştim.

- Önemli değil. Zaten bu durumların hiçbirine yapılcak bir şey kalmamışki. Yani düşüncelerim her bakımdan önemli değil.

+ Çok yardımcı oldun.

- O çocuğu istesende bulamazsın bu saatten sonra. Bu yüzden Tanrı'dan af dilemekten başka yapacak bir şeyimiz yok.

"Pekala Rahibe Jen. Bu dediğinizi dikkate alacağım." dedim ve odama gittim.

Akşam olduğunda ben, abim ve Jen karşı komşularımızı ziyarete gittik. Abimi Harry ve Louis dışındakilerle tanıştırdım. Çünkü Larry çiftimiz her nereye gitmişlerse hala yoklardı. Abimin onlarla çabuk anlaşabilmesi beni şaşırtmıştı. Sanırım bundan sonra bensiz de görüşeceklerdi. Kapı çaldı ve açan Liam oldu. Liam "Harry! Dostum sana ne oldu?" dedi ve hepimiz kapıya doğru yöneldik. Harry'nin kolu sargılı, gözü mosmor ve kaşında dikişler vardı. Kapıdan Harry'e baktığımda Harry bana bağırdı ve "İşte beni itip bu hale getiren kız. Atın dışarı. Pis sürtük!" dedi. Sonra Louis gelip bana bir tokat attı ve hepsi bana nefret ediyor gibi bakıyorlardı. Sonra beni dışarı attılar. Ne yapmıştım ben? O çocuk Harry miydi yani. Nasıl bir gerizekalılık yapmıştım. Şimdi hepsi benden nefret ediyor olmalıydı. Harry'den özür dilemek ve Louis'e bir tanede ben geçirmek için kapıyı tekmeliyordum ama açmıyorlardı.

TesadüflerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin