3.BÖLÜM
Aynı anda sıfır dediklerinde genç kız hızlıca kolunu çekmiş ve birkaç adım gerilemişti. Gözlerini kolundaki saatine dikmişti. Homurdanıyordu. Hava karanlıktı ve saatini göremiyordu. Birkaç saniyenin ardından yakınlarındaki bir sokak lambası yandı.
‘Lanet olsun, saatim on üç saniye ileri.’
Genç adam duyduğu ve gördüğü karşısında şaşırmış ve gözlerini büyültmüştü. Garip olan ilk şey kızın saniye yüzünden sinirlenmiş olmasıydı. Bir diğer husus ise… Kızın üzerindeki elbisenin bir gün önce tasarladığı elbise olmuş olmasıydı.
‘O üzerindeki elbiseyi nereden buldun?’
Genç kız genç adamın gözlerine dikti gözlerini.
‘Bu benim elbisem!’
Genç adam sokak ışığının kör aydınlığı altındaki kızı süzdü. Pudra renginin üstüne iliştirilmiş lacivert baykuşların olduğu kısım göğüsün hemen altında bitiyor. Devamında dizlerine kadar uzanan lacivert bir tül var. Bu o, bir gün önce tasarladığı elbise. Genç adam kıza bakmaya devam etti. Havanın serinliğine karşı bir çorap dahi giymemiş kızın bacakları ne titriyor, ne de üşüdüğünü gösteren bir hareket sergiliyordu. Genç adam bakışlarını bir nokta da kilitledi. Genç kızın ayakları…
‘Tanrım! Bunu söylemek istemezdim ama tam bir moda faciasısın. Elbisen çok güzel ancak… Tanrım! Bana ayağındaki spor ayakkabıyı nasıl açıklayacaksın?’
Genç adam sorması gereken soruyu şaşırmıştı. Bu kısımda ‘Benim tasarımımın senin üstünde ne işi var?’ demeliydi.
‘Ne var? Rahatıma düşkün bir kız olamaz mıyım? Hem ne yani? Şu kış gününde sevimli görünmek adına acınası sevimli ayakkabılardan mı giymeliydim?’
‘İlk olarak, rahatına düşkün bir kızsan neden bir elbise giydin? Bir de, madem kış günü, bu kısa ve ince elbiseyle işin ne?’
Genç adamın bu kabaca cevabı üzerine genç kız afallamıştı. Bu kesinlikle ondan beklediği bir hareket değildi çünkü. Afallama süresinin ardından genç kız farklı bir yol denemeye karar verdi. Asabi duran yüzünü yumuşattı, gözlerini büyültüp fazla sevimli bir şekilde bakmaya başladı.
‘Sevimli durmamış mı elbisem? Çok da yakıştığını düşünmüştüm.’
Genç adam hâlâ şaşkındı. Kendi tasarımının bir başkası tarafından daha önce tasarlanabileceğini düşündü. Tekrar baktığında ise zaten birkaç farklılık olduğunu gördü. Mesela onun tasarımında baykuşlar tülden değildi. Ayrıca az önceki ultra-güçlü bu kızın, şimdiki yüz ifadesi ve ses tonu da neyin nesiydi? İşler garipleşiyordu.
‘Pek yakışmamış, kumaş seçimi yanlış. Ayrıca bütün olarak değerlendirirsem, yüzünün güzelliği üstündekilerin uyumsuzluğunu kapatmamış.’
İşlerin daha da garipleşmesine fırsat vermeksizin yaslanmış olduğu duvardan çekildi ve sokağa yöneldi. Genç kızdan ses çıkmamıştı. Genç adam yaptığının farkına vardı. Kötü davranmıştı. Nasıl bir kıza karşı –her ne kadar garip olursa olsun- böylesine konuşabilmişti ki? Kendisi de anlam verememişti. Olduğu yerden yavaşça arkasına döndüğünde neredeyse kıza çarpıyordu. Ne ara gelmişti ki oraya? Sessizce yaklaşmış olmalıydı, bir önceki gün olduğu gibi. O, o olmalıydı.
‘Ya, senin derdin ne? Neden sessizce yaklaşıyorsun?’
Genç kız derin bir nefes aldı. Konuşmak üzere ağzını açmışken kötü bir şeyler duymuşçasına kulağını dört açtı ve etrafına bakındı. Genç kızın bu hareketi karşısında genç adam da telaşlanmıştı. Genç kız genç adamın elinden tuttu ve bir müddet önce durdukları yere sürükledi. Onu yine duvara yasladı ve o da sokağa bakan tarafa yakın olacak şekilde duvara yaslandı. Genç adam, konuşmak veya soru sormak amacı güderek ağzını açtığında genç kızın güçlü ve bir o kadar da zarif parmağını dudakların üstünde hissetti. Susmayı tercih etti. Her şey yanlış ve bir o kadar da garip ilerliyordu. İlk olarak, o kızın amacını anlamamıştı. Olaylar garipti. Hareketleri garipti. Garip bir gündü. Garip bir akşamdı. Tüm bu garipliklerin düşüncesine dalmışken genç kızın başını omzunda hissetmesi ile irkildi. Bu kız tam olarak ne yapıyordu?