‘Hye Su-ya, aslında bu olmadığını sen de biliyorsun. Hadi ama, bir kez de güzelce dinle şu ikizini.’
Pembe sevimli pijamaları içindeki kız kardeşime baktım. Havaların verdiği soğukla üşütmüş ve soğuk almıştı. Bu da onu tüm gün sevimli pijamalarıyla yatakta yaşamaya sürüklemiş olmalıydı. Bana söylemek, hayır kabul ettirmek istediği şeyler komikti.
‘Hadi ama! Farklı bir konu konuşalım. Mesela senin bir ara prensin vardı. O ne oldu?’
‘Konuyu değiştirme de ay. O konuyu hiç sorma. Çocuk eş cinsel çıktı. Duyduğumda benim de dudağım uçukladı tabi. Ayrıca duyduğumda onun gittiği yolun tersine dopingli bir atlet gibi koşmaya başladım.’
Konuyu değiştirmiş olmanın verdiği rahatlık ve duyduklarımın verdiği şaşkınlıkla yüzümün içinde bulunduğu hal hoş olmamalıydı.
‘Hye Su-ya, senin hâlâ bir prensin yok, değil mi?’
Başımı olumsuz anlamda sağa sola sallarken üstümü değiştirmek için kıyafet dolabımın önüne geçmiştim. Kıyafetlerin arasında gezinirken daha önce görmediğim bir tane dikkatimi çekti. Bu kıyafetin bana bir şeyler hatırlattığını düşünürken elbiseyi askısından hoyratça çıkardım. Aynanın karşısında üstüme tutarken ikizimin sesi duyuldu.
‘Yunan mitolojisinde bilgelik anlamına gelen hayvan. Baykuş ha?’
Bana yakıştığına karar verdim. Aynadaki yansımama bakmaya devam ederken, yüzüne bakmadan ona cevap verdim.
‘Uğursuzluk ve ölüm. Diğer anlamları da bu.’
Sözlerimde haklıydım ve bu yanı beni daha da cezbeden elbiseyi giymek için hareketlendim.
‘Hava kararıyor. Bir yere mi gideceksin?’
‘Birkaç serseriye dersini vermeliyim bugün. Dün şehrin diğer yakasındaki itlerle kapışmışlar.’
‘Ah, konumuz başta buydu! Neden bu serserilerin başını çekmeye çalışıyorsun ki? Bir kız olup aşık olmayı dene bence. Hatta gel seninle bir yerlere gidip çocuk keselim. İstediğin birisini elde edebilecek kadar güzel olduğunu biliyorsun.’
Bu düşüncesi karşısında gülümsememe engel olamadım. Bu deli dolu yanı, ona daha da çok sevgi ve saygı duymama sebep oluyordu.
Seri hareketlerle elbiseyi üstüme geçirdim. Elbisenin yan tarafına yerleştirilmiş ve elbiseyi zarif gösteren fermuarı çekerken kardeşime döndüm. Elleri ile kapattığı gözlerini görünce gülmeme yeniden engel olamadım.
‘Ya, hâlâ utanıyor musun sen? Kardeşiz biz.’
Ellerini çekince bana doğru bakıp sırıttı.
‘Senin orta yerde soyunman normal, benim gözlerimi kapatmam suç. Öyle mi?’
Ona cevap vermek için ağzımı açtığımda odanın kapısı tıklatıldı. Rahatça gelmesini söylerken evimizin yardımcısı odaya girdi.
‘Hye Su Hanım. Bugün bir akşam yemeği var. Babanız ve ortağı bulunduğu diğer şirketin başkanı arasında. Senin de gelmeni söylüyor.’
‘Ah, bugün müsait olmadığımı söyler misin? Çok acil bir işim var da.’
Sevimlice sırıtıp gözlerinin içine baktım. Sevimli hallerime dayanamaz veya nazlanırdı.
‘Maalesef öyle bir durum söz konusu değil. Çünkü gelmenizi söylüyor, istiyor değil.’
Tekrar gözlerinin içine bakarken kapı yeniden çaldı. Tekrar gelmelerini söylerken kardeşim yalnızca bizi izliyor olmalıydı.
‘Hye Su Hanım, sizi biz götüreceğiz. Bekliyoruz.’