Taksiden bir şimşek misali hızlıca inen genç kız kulübesine doğru koşuyordu. Adımları arada birbirine dolansa da varmıştı. Kulübenin biraz ötesindeki koca aracı görünce derin bir nefes aldı. Adımları yavaşlarken cümleleri zihninde geziniyordu. Kurbağasının emrine sadık kalmış ve ‘dikkatli’ gitmişti. Sarışının ona mesaj atması ile hemen kalkması gerekmişti. Tıra doğru ilerlerken kız kardeşine bir mesaj attı.
“Annem ve babam yanında olduğumu zannediyorlar. Sakın pot kırma. Ayrıca sana anlatacağım bir şey var. Hazır ol. Seni seviyorum. ^^”
Tırın şoför kapısına yanaştı. İçindeki sarışını görünce diğer taraftan dolandı ve kapıyı açar açmaz zıplarcasına koltuğa yerleşti. Sırtını koltuğu dayarken yanındaki gençten bir ses, soluk bekliyordu. Sessiz geçen birkaç dakikanın ardından bu ortamın kırılmayacağını anlayan genç kız konuştu.
“Burayı nereden bulduğunu sormayacağım. Çok şey biliyorsun nasıl olsa. Mallar tam mı? Bana ondan haber ver.”
Sarışın ona yüzünü döndü. Kafasına taktığı lacivert şapkası ve sarı saçları, ilerideki sokak lambasının arabaya vuran loş ışığında yarım yamalak görünüyordu. Loş ışığın tam anlamıyla gösterdiği tek şey yüzündeki yandan çakmalı gülümsemesiydi. Genç kıza bir anlığına tanıdık gelen bu sima, duygusuz bir görüntü veren istifini bozup afallamasına sebep olmuştu. Sarışın genç, kızdaki afallamayı fark edince gülümsemesi biraz daha yana kayarken kaşı ile arka tarafı işaret etti. Genç kız kapıyı açar açmaz aşağı atladı. Beyninde kopan fırtınayı es geçmeye çalışıp aracın arkasına yöneldi. Arka kapağının üstündeki kilidi görünce eli cebine gitti. Aklındaki bıçak ile zorlamak iken cebinin olmadığını fark ettiğinde dişlerini sıktı. Ön kapılarından birinin açıldığını ve kapandığını duyması ile sarışın onun yanına gelmişti bile. Genç kızı, kolundan geriye doğru çekerken ukalalığı hatırlatan bir ses tonuyla genç kıza konuştu.
“Bunun bir bıçakla açılamayacak olduğunu bilmen gerekir. Sence baban o kadar salak mı? Kafanı toparla ve çirkin prensini düşünmeyi bırak. Aksi takdirde uğraşlarının sonucu hüsran olacak.”
**
Kolilerin tamamını kulübenin içine yerleştirdiğimizde işin benim için daha yeni başladığını biliyordum. Zamanım kısıtlı olmasına karşın; ki hem kolilerin içindeki paraları boşaltmalı, hem kolileri geri araca yükleyip evimizin önüne bırakmalı, hem de parayı paylaştırma işlemlerini yapmalıydım, sarışınla konuşma ihtiyacı hissettim. Beynimde kopardığı fırtınayı kesinlikle yalnızca kendisini durdurabilirdi. Gitmek üzere arkasını dönmüş ve ellerini ceplerine sokmuş sarışına fısıldar bir ses tonuyla konuştum.
“Bekle!”
Duymayı zaten bekliyormuş ve beklemeye dünden razıymış gibi saniyesinde durmuştu. Arkasını bana dönmesinin bu kadar hızlı olacağı aklımın ucundan bile geçmemişti. Hızlı adımlar ile yanımda bitti. Gözümü kapattım, derin bir nefes aldım ve söyledim.
“Gece yarısını çoktan geçti. Birlikte yapalım. Nasıl olsa her şeyimi biliyorsun.”
Bir taşla iki kuş! Aferin Hye Su! İyi iş.
**
Kulübeye eğilerek girmişler ve oturmuşlardı. Her koliyi düzgünce açıyor, içinde kalın kıyafet askılarının içine yerleştirilmiş paraları alıyorlar ve yanlarında duran büyük koliye parayı bırakıyorlardı. Bir süre sonra ellerindeki eldivenlerden, sarışın rahatsız olmazken Hye Su rahatsız olmuştu. Eldivenini çıkardı ve yanına koydu. İşine hareketlerini aynı tempoda tutturmuş bir şekilde devam eden sarışını izlemeye başladı. Hareketleri birini hatırlatıyordu. Hatırlamak istemeyeceği birini. Temposunu hiç bozmayışı, kafasında şapkayı kolunun iç tarafıyla şekillendirişi…