(Y/N) Kurbağa kelimesinin Korece’deki karşılığı kaeguridir. (개구리) Bu kelimenin ilk hecesi olan kae (개) ise ayrı bir kelime olarak köpek anlamına gelmektedir. Bölüm içinde geçecektir.
İyi okumalar. ^^
Uyuşukluk ile gözlerimi aralamaya çalışırken yatağımdan doğruldum. Saat kaçtı? Telefon neden çalıyordu ki? Zoraki bulabildiğim terliklerimi ayağımı geçirdim. Odanın içinde çalışma masamı ararken amcamlarda kalıyor olduğumu hatırladım. Aralayamadığım gözlerim tam anlamıyla açıldı. Karanlık odada çalan telefonumun ışığını aradım. Göremeyince duraksadım. Dün gece telefonu nereye koydum? Dün akşamdan beri telefonumu kullanmıyordum ki! Kurbağa Hyun Su. Büyük ihtimaller akşam giydiğim pantolonumun cebindeydi. Sapık kız. Bulduğum pantolonun arka cebinden çıkardığım ekrana bakarken gözlerim bir fil kadar büyümüş olmalıydı. Birisi arıyor.
Prensesim.
Prensesim? O kim?
**
Para ayırma işlemlerini bitirince doğruldum. Doğrulmam ile birlikte kafamın yukarı çarpması bir oldu. Tanrım! İşime sabah devam edebilirdim. Yorulmuştum ve düşüncelerim de beynimin kaldıramayacağı kadar ağırlaşmıştı. Kapıdan zoraki çıktım. Kulübemsi yerimin kapısını kapattım. Tanrım! İç kapıları unuttum! Kulübemi bir evin içine doğru yaptırmıştım. Dışarıdan bakınca kapı, bir deponun kapısı gibi görünüyordu. İçeri giren kimse ise bir depo olamayacağını anlıyordu. Çünkü tavanı çok engindi ve bir insanın uzanabileceği bir alan dahi yoktu. Böyle bir yer depo olarak kullanılamazdı, değil mi? Aslında kulübemin içinde iç kapılar vardı. Duvar ile benzer bir dokuya sahip olan kapılarımı kapattığım zaman tamamen kullanışsızdı. İçeri tekrar girdim. Ancak bu sefer kafamı çarpmamak adına ellerimi kafamın üstünde birleştirmiş ve eğilmiştim. İç kapılarımı kapattım ve dışarı çıktım.
Adım attıkça kanımın damarımdan çekildiğini hissediyordum. Beynim hâlâ bir fırtınayı ağırlıyordu. Beynim bugün fazla misafirperverdi sanki. Rob mısın ne haltsın bilmiyorum ama… Bu fırtınayı senin de beyninde misafir etmene sebep olmak istiyorum.
Adım attıkça kalbi sıkışır mı insanın? Kötülerin vicdanı var mıdır? İki yıl öncesini dahi unutamaz mıyım kolayca?
**
Adım attıkça kalbi sıkışır mı insanın? Evet, sıkışırdı. Adımlarının götürdüğü yer, adımlarının gerisindeki geldiği yer ve adımlarının asla götüremeyeceği yerler sıkıştırır kalbini insanın.
Kötülerin vicdanı var mıdır? Kötülerin vicdanı var mıdır yok mudur bilmem ben. Ama senin vicdanı var. Çünkü sen kötü değilsin. Kötü olmak istiyorsun. Acımasız değilsin. Aslında acımasızlık yaptın. Seni delicesine seven ve korumak isteyen kişiyi dahi yerle bir ettin. Şimdi onun kardeşinin geleceği kararıyor. Ama sen acımasız değilsin. Yalnızca yanlışları yanlışlar ile örtbas etmeye çalışıyorsun. O kadar.
İki yıl öncesini dahi unutamaz mıyım kolayca? İstesen belki unutursun. Ama istemiyorsun. Ne kalbin ne de aklın istiyor unutmanı. Hem unutup da ne yapacaksın ki? Hatırla işte! Acı çek! Hisset! Ürper! Son olarak da ağla! O kadar.
**
Genç kız adımlarını takip etti usulca. Nereye gittiğine dair en ufak bir fikri yoktu. Gözünü kapattı ve tenine değen esintiye kendini bıraktı. İstikrarsız yürüyordu. Bir hızlı. Bir yavaş. Sarhoş gibi yürüyordu. Bir sağa. Bir sola. Bir süre sonra durdu. Durduğuna kendisi de şaşırmıştı.