Oturduğu yer onun düşüncelerinin aktif olması için uygun bir yerdi. Düşüncelerinin esinti ile uzaklaşmasından korkarcasına eli ile başını iyice sarmıştı. Düşünmesi gerekiyordu. Normalden biraz fazla. Olanlar ona ağır geliyordu. Hafif gelmesi ürkünç olurdu zaten. Kim için kolaydı ki yıllardır güvendiğin birisinin hiç bilmediği gerçek yüzünü kabullenmek. Aslında düşününce… Neden kabullenmesi gerekiyordu ki? Kabullenmese de olurdu. Neden kabullenmeliydi ki? Ya düşündükçe ya da üşüdükçe saçmalıyordu. Yerinden kalktı ve bir metre kare alan içinde birkaç kez turladı. Ne yapmalıydı? Yapmaması gereken bir çok şeyi yapmıştı ve bu yapmaması gerekenler tufanını bir tane daha eklemişti.
‘Ona nasıl anlatabilirim ki?’
Gerçekten… Nasıl anlatabilirdi? Ona ‘Senin baban ve benim amcam şu dünyadaki en pislik insanlar.’ mı diyecekti? Bu imkansızdı. Kesinlikle imkansızdı. Belki de… Mümkündü. Yanlış olan şeyleri düzeltmek icab ederdi. Kendi haline bırakması işleri daha da karıştırmaz mıydı? Karıştırırdı herhalde.
Kurbağa ilk karşılaştıkları o sokakta, o bankta, biraz üşüyerek fazlaca da düşünerek ‘Prensesini’ bekliyordu.
Onu araması belki büyük bir hataydı. Hem bir genç kız gece gece aranır mıydı? Aradığı vakit haricinde… Kurbağanın kafası normalden fazla karışıktı. Düşünceleri saçmalaşıyor ve birbirine giriyordu. Mantıklı yorum yapamıyor, farklı konuları aynı şeye getiriyordu. Ona anlatmam da bir sakınca var mı?
Oturduğu bankta biraz doğruldu ve ellerini bacaklarının altında birleştirdi. Ensesinde hissettiği sıcak nefes ile irkildi. Yine mi?!
“Benim Kurbağa, yani HyunSu-ssi. Korkmayın.”
Prenses kıkırdayarak bankta kurbağasının yanına yerleşti. Ama aralarına biraz mesafe koydu. Hemen sokulamazdı. Kurbağasını sinirlendirmek için anını bekleyip sokulacaktı. Nasıl çığlık attığını duymak istiyorum Bay Kurbağa.
Kurbağa, prensesine dönmeden önce yutkundu ve kelimeleri toparlamaya çalıştı. Olmuyordu. Harfler dağılıveriyor, beraberinde kelimeleri ve cümleleri de paramparça ediyorlardı. Kurbağanın kafası karışmıştı. Hem de çok…
“HyunSu, dinliyorum.”
“Neden serserilerin arasındasın? Neden onların önderliğini yapıyorsun?”
HyunSu, derin bir nefes aldı. Duyduklarını anlatmadan önce, ona anlatmasının doğru olduğuna kendini inadırmak istiyordu. Kendini inandırmak… Ne kadar bencilce.
“Amaçlarım doğrultusunda bulunmam gereken yer orası. ”
“Ne gibi amaçlar? ”
Kurbağa gözlerini Prenses ile buluşturdu. Yaptığı doğru muydu? Gece yarısı bir genç kızı araması bile doğru değilken, onunla buluşması… Yanlıştı. Elbette yanlıştı. Ama bu, kırmızı düğmeye basmayı gerektirecek bir durum olsa gerekti.
Beni neden sorguya çekiyor, diye düşündü prenses. Ama bunu ona kaşı dile getirmedi. İstese, onu tersler ve giderdi. Sorgulanmayı sevmezdi çünkü prenses. O farklı bir prensesti. Bir dakika önce istediği ile bir dakika sonra istediği bir olmazdı. Ve şu an prenses, kurbağaya her şeyi anlatmayı istiyordu. Babasının ne tür bir pislik olduğundan ve amcasının bu işe dahil olduğundan, kendisinin serseriler ile olmasının sebebinden, bir adamı öldürmüş olmasından… Her şeyden, her şeyden bahsetmek istiyordu.
“Amacımı öğrenirsen bana karşı nasıl olursun bilmiyorum.”
“Kötü mü?”
“İyi olduğunu düşünüyorum. Ama öğrendiğin zaman, kendi doğruların yalan çıkabilir. Ya da yıllardır güvenini elinde tutan birisine karşı saf tutman gerekebilir.”