Masanın altından çıkmaya çalışan Hye Su kapıdakileri görünce gözlerini kırpıştırmaya başladı. Bunlar gerçekten onlar mı?
Hyun Su onları görür görmez hemen istifini düzeltmiş ve başını eğerek selam vermişti. Bu kız neden hala oradan çıkmadı ki?
"Hye Su, ben de ne zaman bir yaramazlık yapacaksın diye düşünüyordum."
Bay Han, yani Hye Su'nun babası sempatik bir kahkaha ile selamlamıştı Hyun Su'yu. Söyledikleri Hye Su'nun kaşlarını çatmasına sebep olmuştu. Bay Han, ortağına döndü.
"Bir sorun olmadığına göre ziyaretimizin burada bitsin Başkan Park. Özel görüşmemize geçebiliriz."
**
Hye Su bir süre sonra, kurbağasının bakışları ile masanın altından çıkması gerektiğini anlamıştı. Kalktığında kahve olan tek yeri elleriydi ve biraz da saçları kahveye bulanmıştı. İlk döküldüğünde yalnıza eline gelmişti; ancak masanın altından çıkmaya çalışırken saçlarını masaya sürtmüştü. Hye Su, oturması gereken masaya doğru birkaç adım attı. Başkan Park, onun Hyun Su'nun yanında olmasının daha iyi olacağını, böylelikle daha rahat yardımcı olabileceğini söylemişti. Hye Su, kurbağa için bu teklifi kolaylıkla kabul etmişti. Masasındaki sandalyeyi geriye çekti ve yerleşti.
"Islak mendil alabilirsin. Saçların biraz... Kahve olmuş."
Hye Su gözlerini kurbağasının üstünde kenetledi. Dediğini anlayınca oturduğu yerden Hyun Su'nun elindeki ıslak mendile uzanmaya çalıştı. Bu hareketi karşısında Hyun Su yalnızca kaşlarını çatarak bakmıştı. Ne yapmaya çalışıyor bu kız?
Hye Su yaptığının komik olduğuna karar verdiğince düzgünce yerinden kalktı ve Hyun Su'nun masasının yanına dolandı. Onun elinden peçete paketini alıp önce ellerini sonra da saçlarını temizledi. Aklına gelen şey ile bakışlarını Hyun Su'nun belinin altında toparladı.
"Se-sen. Senin bacakların. Yanmadılar mı?"
Hyun Su bel altına uzanan bakışları fark eder etmez Hye Su'nun çenesini kavramış ve yukarı kaldırmıştı.
"Ben iyiyim. Lütfen karşındaki kişinin bakman gereken yerlerine bak."
Hye Su önce kıkırdamış ve sonra ani bir hareketle eğilmişti. Dizlerinin üstünde dururken Hyun Su'nun bacağına, yanmış olduğunu tahmin ettiği yerlere dokunmaya başlamıştı. Bacağındaki elleri çekmeye çalışan Hyun Su, beceremeyeceğini anladığında bırakmıştı. HyunSu'nun çığlığıyla Hye Su gülümsedi.
"Yanık yeri buldum. Pantolonunu çıkart. Ben yanık kremi bulmaya gidiyorum."
Hye Su'nun sözleri karşısında Hyun Su yalnızca gözlerini büyülttü.
"Pantolonumu mu çıkartayım? Sen iyi misin? Kahve kafana dökülmüş olmasın?"
Hye Su yerinden doğrulmuş ve Hyun Su'ya sokulmuştu bile. Kafasını kaldırdı ve Hyun Su'nun kulağına konuştu.
"Ben çıkarmadan şunu çıkart. Krem bulmaya gidiyorum."
Ardından sessiz ama hızlıca odayı terk etti.
**
"Sabahtan beri oradaydın; çünkü beni korkutmak istiyordun. Öyle mi?" Hyun Su merakla soruyordu. Hye Su ona her şeyi anlatmıştı ama teyit etmek istiyordu işte.
"Evet!"
"Beni korkutmak için hareketlendiğinde ben odadan çıktığım için üzüldün." Hyun Su sandalyedeki pozisyonunu değiştirmişti. Yanaklarını avucunun içine almış ve dirseklerini masaya bastırıyordu.