Seon şirkete girerken heyecanlıydı. Kız kardeşini ve onun elbisesini gören HyunSu’nun nasıl bir tepki verdiğini merak ediyordu. Şirkete girdikten sonra, önce olduğu gibi HyunSu’ya yakalanmamak için girişteki görevliye HyunSu’yu sordu. Aldığı cevapla tatmin oldu ve hız kaybetmeden tasarımların toplandığı odaya ilerlemeye başladı.
HyunSu’nun yeni çalışmalarının bulunduğu ruloları mutlulukla tutarak evlerinin bahçe kapısında içeri girdi. Odasına gidecekken, öncelikle elindeki şaheserlerin bozulmasına fırsat vermeden kulübesine götürmenin faydalı olacağına karar verdi.
**
HyeSu, kapıyı heyecanla açmıştı. İçerisi beklediği gibi rengarenkti. Her taraftan farklı kumaşlar sarkıyordu. Dağınıktı ama güzel duruyordu. HyunSu’yu da kendi ardından içeri soktu. İçerisi görünüyordu ancak yine de ışık açmanın iyi olacağını düşünerek ışığı açtı.
İçeri giren HyunSu’nun ilk dikkatini çeken şeyler her tarafta yer alan kumaş parçaları idi. Seon-ssi’nin dikim yaptığını öğrenmişti tanıştıklarında. Etraftaki parça parça dağılmış kumaşların renk cümbüşünü seyre daldı. Bir dağınıklık ancak bu kadar göze hitap edebilir.
HyeSu elini iyice sıktığı kurbağasını içeriye tamamiyle soktu. HyunSu’nun, özel alanlara saygı duymalıyız, itirazlarını kulak ardı ederek bu küçük dünyayı ona ayrıntılarıyla gösterme konusunda ısrarcı oldu.
HyunSu ortalığı karıştırmak istemiyordu. Ne kadar yanındaki kız, bunun farkında olmasa bile buna dikkat etmeliydi.
Bu düşüncesini göz ardı etmesine sebep olacak bir şey gördü. Biraz ilerisinde duran masanın üstündeki koca rulolar. Seon-ssi’nin de tasarım yaptığını bilmiyordum, diye geçirdi içinden. İstemsizce masaya yaklaşırken buldu kendini. Yaklaştı ve masanın üstündeki rulolardan birini aldı. Tek eliyle açması zordu ancak prensesin yardımıyla açtı da. Ancak açması ile ruloyu elinden düşürmesi bir olmuştu.
Bu aile… Nasıl bir aile?
**
Küçük kulübeme yaklaşırken kapının açık olduğunu fark ettim. Büyük ihtimalle HyeSu’dur diye düşündüm. Çünkü benim kulübemi, en az benim kadar severdi. Bazen benim yanımda durur, sonra giderdi.
Kulübenin kapısına geldiğimde duyduğum ses yüreğimin ağzıma gelmesi için gayet yeterli bir sesti. Duyduğum… HyunSu’nun sesiydi. Kapıdan baktığımda HyeSu’ya karşı çıktığını gördüm. El ele tutuşmuş bu çift, masama yaklaşıyordu. Hyun Su’nun tasarımlarının bir kopyalarının bulunduğu masa…
**
HyeSu, kurbağasının elinden düşürdüğü ruloyu aldı ve açtı. İçinde gördüğü ile şaşırdı. Bu… Kurbağasının yağmurda ıslandığı gece giydiği elbisesinin çizimiydi. Çizimi değil, çiziminin çoğaltılmış haliydi.
HyunSu gözlerini kapattı ve sakinleşmeyi bekledi. Kesinlikle şu son bir-bir buçuk haftadır yaşadıkları kendisi için fazlaydı. Derin bir nefes alıp dışarı verirken duyduğu ses, açıklama beklediği bir sesti.
“HyunSu-ssi, HyeSu; her şeyi çözmenin vakti geldi, değil mi?”
**
Başkan Park, yeğeninin bir kız tarafından şirketten kaçırıldığının haberini anında almıştı. Kaçıran kızın kim olduğunu az çok tahmin edebiliyordu.
HyeSu’nun yaramaz bir kız olduğunu küçüklüğünden hatırlıyordu, ancak böylesi… Başkan Park gerçekten şaşırmıştı. Aslında tatlı bir şaşkınlıktı bu. Yeğeni belki HyeSu sayesinde biraz açılır ve normal bir bireye dönüşürdü.