Hayallallal’dan selam olsun! Final bölümü ile karşınızdayım. Yakında kısa bir teşekkür yazısı yazacağım. Bundan dolayı şimdi yalnızca bir şeyler söyleyip kaçıyorum.
*HyunSu’nun anlamı, uzun ömürdür. Bunu kesinlikle ve kesinlikle unutmayın!
*HyeSu’nun anlamı da, zarefet ve güzelliktir. Bunu da kesinlikle ve kesinlikle unutmayın!
*En azında final bölümünde benim için yorumda bulunun. Gerçekten onlara ihtiyacım var!
*Ben susuyor ve sizi final ile baş başa bırakıyorum! ~
Bayan Park avuçlarını birleştirdi ve karşısında oturan çifte baktı. Derin bir nefes aldı ve sözlerine devam etti.
“İşte bu yüzden çocuklar, yani şirketin sıhhati için, evlenmelisiniz. Elbette size baskı filan yaptığımız yok. Aranızda konuşur, değerlendirmesini yaparsınız. Ama bize mutlaka sonucu iletin, kısa zamanda.”
Çift birbirine döndü ve baktı. Yutkundular.
-
Genç adamın kabullenmesi, etkilendiğini, uzun sürmüştü. Nedeni? Birçoklarının garip karşılayacağı, çok küçük bir kısmın anlayabileceği bir durum. Şöyle bir düşünelim;
Bir bebek olarak doğduğunuzda size ilk olarak, kızım diye seslenildi. Cicili bicili elbiseler giymeye başladınız. Kullandığınız eşyalar pembeleşti. Saçlarınızın upuzun olmasını ve örülmesine alıştınız. Babetler, topuklu ayakkabılar giyiyorsunuz. Sonra belli bir yaşa geliyorsunuz ve bir şey öğreniyorsunuz. DİKKAT! Kız değilsiniz! Üreme organlarınızın gelişiminde bir hata olmuş ve tamamen farklı bir görünüme sahipsiniz.
Kurbağanın durumu da bunun gibiydi. Hayır, hayır! Onda genetik olarak bir sıkıntı yok! Psikolojik açıdan örnek veriyorum. Yıllarca kendini sorunlu olduğuna inandırmışsın. Sevgi denen hisden yoksun olarak yaratıldığını düşünüyorsun. Bir gün, bir ay, bir yıl değil! Yıllardır süre gelen bir düşüncen bu senin. Sonra birden değişiklikler oluyor. Kızken, erkek olduğunu öğrenmen gibi…
Başta kabullenmek istemiyorsun. Hayır, hayır. Bir sorun olmalı. Ben, birilerine karşı bir şey hissedemem. Kurbağa böyle yaptı.
--
“Yalnızca deneyelim. Gidersen emin olamayız.”
Prenses birden yerinde zıpladı. Uyuyor olduğunu tahmin ettiği kurbağasının, kendisini dinleyecek ve bir şeyler (fazlasıyla bir şeyler) söyleyecek kadar uyanık olduğunu bilmiyordu. Zıplamanın etkisi ile kurbağanın boynu acıdı ve başını doğrulttu. Boynuna masaj yapıyor gibi elleriyle ovalamaya başladı. Kendisine gelen Prenses, sağına döndü ve kurbağaya bir tokat attı.
“Neredeyse gidiyordum ve sen de geç kalıyordun. Geri zekalı.”
Ardından vurduğu yere eli ile dokundu. Karanlığa şükretti, çünkü eğer aydınlık olsaydı kızardığını görür ve pişman olurdu. Kurbağaya, daha doğrusuna parlayan gözlerine, dikkatli bir şekilde bakmaya başladı. Yüzüne yavaş yavaş bir gülümseme yayılmaya başladı. Teşekkür ederim.
--
Prenses, yaslandığı tahta korkuluklardan manzarayı izlemeye başladı. Kısa zaman için de Kurbağa da yanına gelmişti. Prenses aklına gelen düşünceyle, cık cıkladı.
“Zaten ortağız. Şirketin sıhhati açısından? Bu konularda iyi olmama rağmen bir anlam çıkaramadım.”
Prenses ufak bir kahkaha attı ve soluna döndü. Kurbağa da tahta korkuluklara dayanmış ve manzarayı seyrediyordu. Daha doğrusu seyretmiyor, manzarayı izliyor gibi görünmesine rağmen düşünüyordu. Anlamamıştı. Saf çocuk, diye geçirdi içinden Prenses.