TD~15

375 30 14
                                    

Yattığı yerden hızlı hareketle doğrulmaya çalışan genç, sırtının ağrısından şikayetçi olmayı bir yıl öncesinden kesmişti. Tam olarak doğrulduğunda etrafına şöyle bir göz attı. Uyuyakalmıştı. Abisini düşünürken hem de.

 Bir gün önce Hye Su yanlarına birkaç kez uğramıştı. Serseri adı altındaki bu grup yalnızca pinekliyordu.  Hye Su onlara bunu söylüyordu. Bazı günler Hye Su’nun minik operasyonlarına dahil oluyorlar, oradan aldıkları para ile geri kalan süre boyunca pinekliyorlardı. Her bir serserinin pinekleme yeri vardı lakin. Hye Su belirlemişti. Onların pinekleme olmadığını bilen tek kişiyim. Mesela aralarından en iri olan, sokakların en iç tarafında kalan evin oradaki kahvehane tarzı yerde pinekliyordu. Sabahtan akşama kadar orada dururdu, efendisi onu çağırmadığı müddetçe. Serserinin orada pineklemek olarak kabul ettiği şey aslında o evde yaşayan yaşlı bayanın güvenliğini sağlamaktı. Hye Su, bunu ona şu şekilde anlatmıştı; “Bizim karşımızda olan adamlar her seferinde farklı yerde bulunuyorlar. Giyimi içine sinmeyen bir herif bu civarlarda bulunursa ağzını burnunu dağıt. Acımadan.”

Hye Su’nun iki yıl boyunca nasıl değiştiğine kendisi şahit olmuştu. Aslında onu daha öncesinden de tanıyordu. Abisinin kız kardeşi olarak kabul ettiği ve pis işlerinde ona yardımcı olduğu kız…

Telefonunun titreştiğini hissetti. Cebinden çıkardığı telefonda gördüğü isim afallamasına sebep olmuştu. Beni nasıl arayabiliyor? Telefonunu o itin evine fırlatmıştı. Birkaç saniyenin ardından telefonu açtı, kulağına götürmeden önce de aklından geçirmeyi ihmal etmedi; en önemlisi, beni neden arıyor?

“Hey, Rob! Adamları çalışma yerimize götür hemen. Ben de geleceğim, tamam mı?”

“Tamam, efendim.”

“Bana efendim demek zorunda değilsin, ancak yalnızca biz bizeyken. Adımla hitap et.”

“Tamam.”

Rob telefonu kapattı. Adıyla mı hitap edecekti? Oysaki efendim demeyi ya da sinir etmek için ‘küçük hanım’ olarak hitap etmeyi daha çok sevmişti. Şu iki günde ona karşı fazla normal mi davrandım? Biraz daha gıcıklık yapmanın vakti geldi o zaman.

Yerinden kalkarken sırtının ağrısını kuvvetlice hissetti. Çocukları hemen toplamalıydı. Toplamak için harekete geçtiğinde, sevgisine ihtiyaç duyduğu o kişinin hallerini, ifadelerini, sözlerini düşünmeye başlamıştı bile. Bu onu gülümsetmişti. Düşündükçe daha da çok yayılıyordu gülümsemesi suratına. Gülümsemesi had safhaya ulaştığında aklına gelen son düşünceler ile gülümsemesini yüzünde soldurdu. Sessizce ilgilenmem gereken bir de kurbağa var artık.

Dostum Joon, sen nasıl katlanıyordun bu kıza?

**

Hye Su krem bulmak sebebi ile sessizce odayı terk ettiğinde Hyun Su derin bir nefes almıştı. Ancak derin nefesini çok uzun süre tekrarlayamadan masanın üstündeki telefonu kaptığı gibi odadan çıkmıştı. Şirketin kapısına geldiğinde girişteki bayana yarım saat içinde döneceğini haber vermiş, eğer amcası soracak olursa söylemesini rica etmişti.

Yakınlardaki bir eczaneye girmiş ve yanık kremini almıştı. Aslında Hye Su’yu orada bıraktığı için kendini biraz kötü hissetmişti ama nasıl pantolonunu çıkarabilirdi ki? Hye Su’nun şaka yapıyor olma ihtimali vardı ama şakası bile utan vericiydi. Bir kız nasıl oluyor da hareketlerinde bu kadar dengesiz olabiliyordu? Hem böylesine bir sapıklık… Bir anda ellerini çarpraz yapan Hyun Su bacaklarını örtmeye çalışır gibi bir harekette bulunda. Hye Su-ssi, ben sizin bildiğiniz erkeklerden değilim. Bunu düşündükten sonra duraksadı. Tanrım, ne saçmalıyorum?

TASARIM DEFTERİ (디자인 책)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin