8.BÖLÜM
“Efendim! İyi ki geldiniz. Bu serseriler ortalığı karıştırmak üzereydi.”
Hafif adımlarla ortalarına geçtim. Dışta kalan birkaç kişi de etrafıma toplanmıştı. Bu iş çok önemliydi. Olabilecekleri göze alarak akşam yemeğinden dahi kaçmıştım. Etrafımdaki şu serserileri güzelce bilgilendirmeli ve o yemeğe mutlaka gitmeliydim. Aksi takdirde babam her şeyin farkına varacaktı.
Her şeyin mi? Elbise kolilerinin içine yerleştirilmiş paralarının kızı tarafından çalınması gibi… O paraları çalıp paranın bir kısmını serserilerim arasında bölüştürüyordum. Sonuçta hak ediyorlardı. Geriye kalan çoğunluğu ise bağışlıyordum. Paranın asıl sahiplerine… Babamın pisliklerini kapatıyordum kendimce. Zaten bundan dolayı girmiştim onların arasına. Sonra onların aralarında kendimi iyi hissetmiş ve kalmıştım. Babamdan para çalıp sahiplerine geri verebilmek için onların başını benim çekmem gerekiyordu. Aksi takdirde çalınan para yalnızca serseri çetesinin arasında sıkışıp kalırdı.
Onlar arasındaki yerim biraz garipti. Onların tabiri ile ‘efendileri’ olmuştum. Ancak bir kızdım. Elbise giyiyordum. Dövüş sanatları olmak üzere iyi olduğum bir çok konu vardı. Onların yanında kaldıkça bıçak kullanmasını da öğrenmiştim. Daha nicesi.
Bana ‘acımasız’ diyorlardı. Onların yanında acımasızı oynuyordum. Peki acımasız mıydım? Belki… Sanırım biraz. Bu yere gelmek için devirmem gereken kişiler olmuştu. Yerimi, saygınlığımı korumak için zarar verdiğim kişiler de vardı. En basitinden sarışın. Şu melez çocuk.
Düşüncelerimden sıyrıldım ve anlatmaya başladım. Yapmamız gerekenler…
“Malların bulunduğu tırın hangisi olduğunu biliyorsunuz. Güvenlik görevlileri, büyük ihtimalle, şu şu ve şu yerlerde olacak.”
Avucumun içinde belirlediğim hayali tırın etrafındaki belli noktaları gösteriyordum.
‘Tırın şoförü de bir güvenlik görevlisi kadar yetenekli dövüş sanatlarında. Onu hafife almanız söz konusu bile değil. Güvenlik görevlilerini öldürmeye çalışmayacaksınız. Yalnızca etkisiz hale getirin. Nasıl yapılacağını biliyorsunuz. ’
Anlatmaya devam ederken dinleyenleri gözlerimle tarıyordum. Gözlerim sarışını bulduğunda sözlerimi tamamlamıştım.
‘Sen! Yanıma gel.’
Ukala bir gülümseme ile bana doğru bir adım atan sarışını omzundan kendime doğru çektim. Bırakmadığım omzunu benim omzuma değecek şekilde yanıma getirdim.
‘Bugün sizi yönetecek olan arkadaşınız. ’
Yönümü ona döndüm.
‘Bir aksilik olmayacak. Olursa müsebbibi sen olacaksın. Şu serserilere sahip olsan iyi edersin.’
Yüzündeki çarpık gülümseme ile onayladığını anladım. Sözlerimin bittiğini belli etmek için hafifçe öksürdüm. Bunu yaptığımda sözlerimi bitirdiğimi anlarlardı.
‘Teşekkürler efendim. ’
Başlarıyla verdikleri selamı aldıktan sonra daire oluşturmuş insanların arasından geçtim. Şimdi yemeğe gitme vakti HyeSu! Ancak öncelikli yapmam gereken üstümü değiştirmek sanırım.
**
HyunSu yaptığı hatanın farkına vardı. Gerçekten hoş olmayan bir şey yapmıştı. Aralarında yalnızca bir karışın bulunduğu genç kızı kendinden uzaklaştırdı. Aynı zamanda genç kızın bileğini kendine çekmiş, fazla aydınlatmayan ışıkta bileğine bakıyordu. Kızarıklık benzeri bir şey olmadığını fark edince elini kızın bileğinden çekti. Gözlerini yüzüne çevirdiğinde kızın hâlâ şaşkınlıkla baktığını gördü.