TD~20

283 28 7
                                    

Bundan yaklaşık üç-buçuk yıl önce, yani HyeSu ve Joon ilk karşılaştıklarından beş-alt ay sonra, başarmış sayılabilirdi. Tırmanmak istedikleri basamakların bir kısmını tırmanmışlardı bile. Sokaktaki serserilerin büyük bir çoğunluğu onlara itaat ediyordu artık. Kısa aralıklarla, ufak çaplı soygunlar ve yağmalamalar düzenliyorlardı HyeSu’nun babasına.

Ayarladıkları gün, yani birleşip çalışmaya başladıkları günden bir-buçuk yıl sonra, ilk önemli planlarını kullanmışlardı. Vergilerden sorumlu adamı benzetmişler, bir kamera yardımı ile itiraf ettirip bir Emniyet Müdürlüğü’nün önüne bırakmışlardı. Ancak bu yöntemleri bir seferlik işe yaramıştı. Babası diğer gün görevlendirilecek olan bir diğer memurdan çekindiğinden ve ceza yemek istemediğinden paranın vermesi gereken asıl kısmını vermişti.  Fakat sonra, Emniyet Müdürlüğü’nde birkaç adam ile anlaşıp adamını çıkartmıştı. Bu kadar basit olmuştu işte.

İşe tam anlamıyla yaramamış planlarından daha önemli bir planları vardı HyeSu ve Joon’un.  Bu pislik işin kenarındaki, köşesindekini değil de, tam ortasındakini yakalamak… Belki de, öldürmek…

**

Joon elindeki minik kapıyı yerine yerleştirdi ve geriye çekildi. Yaptığını beğenmiş bir gülümseme vardı yüzünde.

HyeSu, Joon Oppa’sını korkutmak için sessizce arkadan yaklaşıyordu. O anki amacı yalnızca onu korkutmak olduğundan Joon’un ne yaptığı dikkatini bile çekmemişti. Yaklaştı, yaklaştı ve… Tam Joon’un sırtına zıplayacağı anda Joon arkasını döndü ve HyeSu’yu bir kez kucaklayıp havaya kaldırdı.

“Oppa~, beni bıraksana!”

Joon yere indirdiği HyeSu’yu, gülerek gıdıklamaya başladı. Başlarda gıdıklanmıyor gibi görünse de sonunda kahkahalarını serbest bırakmıştı.

Nihayet durduklarında  HyeSu, Joon’a sinirli bir bakış attı.

“Joon, beni bir daha havaya kaldırma ve beni gıdıklama. Bundan nefret ederim.”

Joon kaldırdığı elini HyeSu’nun başına koydu ve başını okşadı.

“HyeSu-ya, ne kadar da cazgırlaşıyorsun planların doğru gitmeyince.”

HyeSu, Joon’un elini aldı ve yana indirdi.

“Asıl plan için diğerlerinin yanına gitmeliyiz. Bu kadar oyalandığımız yeter, indirelim  şu şerefsizi.”

--

“Görev dağılımını yapmaya başlamadan önce, bunun önemini size anlatacağım. Pür dikkat dinleyin bizi.”

Joon elini kaldırdı ve başına koydu. Anlatmaya başlamadan önce sağındaki Prenses’e baktı ve gülümsedi. Çünkü Prenses’de kendisi kadar heyecanlıydı. Onun da elleri kaşınıyordu mesela. Başını diğer adamlara çevirdi. Anlatmaya başlamak için ağzını açtığında, karşısındaki bir kişinin soru sormak için el kaldırdığını gördü.

“Kusura bakmayın, lafınızı kesmek istemezdim efendim ama…”

“Devam et.”

“Ben ve diğerleri olarak bir şeyden rahatsızız ve dile getirmek istiyoruz.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, bizim aramıza katılıp, ardından amaçsız bizleri bir şeylere, doğru bir şeylere sürüklediğiniz için minnettarız. En azından harcayacak paramız oluyor ve –ne olduğunu sorgulamamış olsak da- doğru olduğunu tahmin ettiğimiz şeyleri yapıyoruz.

Ancak sorun şu ki… Ben ve diğerleri, yani biz, aramızda bir bayanın olmasından rahatsızız. ”

Konuşan adam durdu ve derin bir nefes aldı. Devam etmek için ağzını araladı. Ancak sert bir yumruk onun konuşmasını engelledi. HyeSu’nun narin ellerinin sebep olduğuna inanılamayacak derecede sert bir yumruk. Düşen adamın yanına çöktü HyeSu.

TASARIM DEFTERİ (디자인 책)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin