“Tarih tekerrürden ibarettir.”
Bir şapka ve ağzını kapattığı ince bir eşarp ile yüzünü saklayan genç kız, önündeki sandalyeye güçlü bir tekme attı. Sandalyedeki adam hareket etmeye çalıştı ama onun için zordu. Elleri, kolları, bacakları ve bedeni o sandalyeye kilitlenmişken hareket etmek zordu.
“Piç, derdin neydi de devletine karşı suç işliyordun?”
Sandalyedeki adam genç kıza dikkatle baktı. Yüzünü göremese bile gözleri tanıdık geliyordu. Genç kızın ona soru sorması ironikti. Ağzı kapalıyken…
“Prenses, adamın ağzını açmalısın.”
Joon, arkadan adama doğru yürümeye başladı. Adama yaklaştı ve ağzını açtı.
“Devletime karşı ne suçu işliyormuşum? Ben kendi halinde, namuslu bir memurum!”
Genç kız kendini tutamadan bir tekme daha savurdu. Ancak bu sefer sandalyeye değil, adamın bacaklarına. Bu tekme, sinirlenmesinin haricinde gözyaşlarını bastırmak içindi. Lanet olası herifin biri, yüzlerce çocuğu zor durumda bırakıyor ve bunu inkar ediyordu. Aklında Joon ve onun anlattıkları geldi. Yalnızca yüzlerce çocuk değil, belki tekrar bulunamayacak nitelikteki müdireler ve müdürler…
“Vergi kaçırmak suçtur bayım. Ama vergi kaçırana yardım etmek… Bu, vergi kaçırmaktan daha ağırdır.”
Joon da HyeSu kadar sinirliydi. Belki de daha fazla. Ama Joon, kendini tutabiliyordu. Onun iradesi daha güçlüydü.
“Ve-vergi kaçırana yardım etmek mi? Ama bunu siz ne- Ben öyle bir şey kesinlikle yapmadım!”
Nefesini sesli bir şekilde dışarıya veren HyeSu, yumruklarını sıktı. Bu görüntü her ne kadar, kendimi tutuyorum havası verse de, asıl amacı bu değildi. Birkaç adım geriledi ve arkasını döndü. Kendini iyi hissedince tekrar önüne döndü ve adamın suratına baktı. Kesinlikle iğrençti. Tekrar sıktığı yumruğu, adamın suratına geçirdi.
“Prenses, kenara çekil. Önce ben ilgileneceğim.”
Joon, HyeSu’yu kenara aldı ve delicesine yumruklamaya başladı. Joon sinirliydi, gerçekten çok sinirliydi. Bu lanet olası herifin yardımıyla, diğer itler para kaçırmıştı. Joon’un minikleri, bu itler yüzünden zarar görmüştü.
“Joon.”
Joon, genç kıza aldırmadan vurmaya devam etti. Her seferinde vuruşu daha da güçleniyordu. Her seferinde adam daha çok inliyordu.
“Joon.”
Joon hâlâ aldırmıyordu. Yumruk atmayı bırakmış, tekme atıyordu bu kez. Sürekli güçleniyordu darbeleri. Durmak istemiyordu. Durmak istemiyordu çünkü… Bu it herif insanlara, kendisi gibi olan miniklere zarar veriyordu.
“Oppa, lütfen dur!”
**
HyeSu, elinden tuttuğu genci şirkete getirmişti. Takside ufak bir tartışma yaşamışlar, onun haricinde konuşmamışlardı. Taksideki kavgaları ufaktı. Ufak sayılırdı yani. Genç adam, elini onun tuttuğunu ve hala tutmaya devam ettiğini söylüyordu. HyeSu ise susuyor, daha da çok sıkıyordu o eli.
“Amcana bugün erken ayrılmam gerektiğini söylersin. Odana dikkatli bir şekilde git ve mini etekli çalışanlardan uzak dur.”
Şirketin önünde duruyorlarken HyeSu, kurbağayı yavaşça döndürmüş ve arkasından onu şirkete doğru yavaşça itmişti. Ancak HyunSu birden arkasını dönmüş ve HyeSu ile yüz yüze gelmişti.