(Y/N) Seon isminin anlamı, hediyedir. İyi okumalar.
Kapının kulpunu kavrayıp yavaşça sağa çevirdi. Açılan kapı ile odasına girerken derin bir nefes aldı. Şükürler olsun. Seon hâlâ uyuyor. Gecenin bir vakti eve yeni gelmiş olan Hye Su kardeşinin uyuyor olmasına sevinmişti. Yavaş adımlarla odaya girdi. Kardeşi ile odaları ayrı olmasına karşın Seon son günlerde onunla yatmak istiyordu. Neden olarak da soğuk algınlığını öne sürüyordu. Hye Su dolabının kapağını açtı ve üzerini bir çırpıda değiştirdi. Dizi acıyordu. Daha fazla acımasını engellemek için pijamasının paçasını geriye sıvadı. Üzerinden çıkardığı elbiseyi odanın bir köşesine fırlattıktan sonra hatırladı. Tasarım lanetini çözme vakti. Nasıl unutabilmişti ki? Eve girerken aklındaki tek şey bu iken, odaya girerken kardeşini düşünmekten hatırından çıkmıştı. Dolabına yeniden döndü. Elbise askılarını karıştırdı. Bu elbiseler uzun süredir burada. Parmakları sıra sıra elbiselerin üstünde geziniyordu. Ama bugün üzerime girdiğim önce burada değildi. Parmakları birden durdu. Birkaç askı geriledi. Önce giydiğim elbise de her zaman burada değildi. Parmaklarını birden askıların üzerinden çekti. Geriye döndü ve yatağına yaklaştığı. Seon masumane bir ifade ile uyuyordu. Yatağın baş ucundaki komodinin üzerinden Seon’un telefonunu aldı. Kilit tuşuna basması ile gülümsemesi birbirini takip etmişti. Onun da bir kilidi yok. Kurbağa gibi. Kamerayı açarak dolaba ilerledi. Tüm kıyafetleri alacak şekilde elbiselerin resmini çekti. Flaşın ışığıyla Seon birkaç kez yatakta dönmüştü ancak kalkmamıştı. Hepsi aklımda tutabilirim ama belgeye ihtiyacım var, değil mi?
**
Üzerine giydiği beyaz gömleğinin düğmelerini ilikleyen Hyun Su uyanmaya çalışıyordu. Gece geç yatmıştı. Bu da yetmezmiş gibi gece yarısı uyanmış ve uzunca bir süre uyuyamamıştı. Hazırlığını tamamlayınca kapıya yaklaştı. Merdivenlerden birer birer, emin adımlarla indikten sonra yemek odasına ulaştı. Amcasına ve amcasının eşine selam verdikten sonra masaya yerleşti. Kahvaltı sessizlik ile başladı. Sessizlik ile son bulmasını beklenirken amca konuştu.
“Hyun Su, oğlum. Bugün Hye Su’muza yardımcı olursun. Yalnızca oturacak zaten. Tabi başta etrafı gezdirsen fena olmaz. Ah, onun masası… Neyse, ona da bir yer ayarlanır.”
Hyun Su amcasına baktı. Usulca kafasını salladı. “Tamam amca.” Yalnızca oturacak mı? Kısmen de olsa benim gibi.
**
Odasına giren Hyun Su derin bir nefes aldı. Bugünlerde derin nefes almaya sık ihtiyaç duyuyorum. Masasına yerleşen Hyun Su çantasından defterini çıkarttı. Masanın yan tarafından aldığı büyük kağıda yavaşça aktarmaya başladı. Bunu Hye Su-ssi görmedi. En azından öyle umut ediyorum. Çizmeye devam etti. Bugün gelecekti. Nerede acaba? Geçen yirmi dakikanın ardından çizim işi tamamlanmıştı. Sandalyesinden geriye doğru yaslanıp esneyen çirkin kurbağa, uykulu haliyle bile Hye Su’ya sevimli geliyordu.
Hye Su, Hyun Su’nun masasının çaprazındaki masanın altındaydı ve kurbağa bundan habersizdi. Yirmi dakika boyunca sıkılmadan onu izlemişti. Neden onu seçtim? Şimdi önünde esneyen kurbağa ona fazlasıyla sevimli geliyordu. Neden bu çirkin şey?
Esneyen Hyun Su esnemeyi bırakmış ve masanın üzerine kollarını yerleştirmişti. Kollarının üstüne nazikçe başını koyarken yalnızca uyumak istiyordu. Uyku ile uyanıklık arasında geçirdiği beş dakikanın ardından doğruldu. Masanın üzerindeki büyük kağıdı rulo haline getirdi ve odanın kapısına yavaş yavaş ilerledi.
Hye Su kalkıp Hyun Su’yu korkutmayı planlarken odadan çıkmıştı. Odanın kapısı kapanır kapanmaz Hye Su içinden güzel olmayan birkaç söz söyledi. Ardından aklına gelen sinsi olduğunu düşündüğü planı ile sırıttı. Kurbağa, korkmanın sana daha ne kadar yakıştığını öğrenmek istiyorum.