Bölümler yaz içinde olsak dahi yavaş geliyor. Farkındayım. Ancak bu yaz tatilinde kendime vakit ayırmayı istiyorum. Bundan dolayı yavaş geliyor. Ayrıca finale çok bir bölüm kalmamış olsa gerek. Ne düşünüyor, ne bekliyorsunuz?
Ben buralarda yokken kendinize iyi bakın!
Hye Su sessizce odasına girdi ve kıyafet dolabına yöneldi. Kıyafet dolabından çekiştirdiği geceliklerini alıp üzerini soyunmaya başladı. Saat geç değildi ancak erken de sayılmazdı. HyeSu’nun eve giriş saatinin ne kadar değişken olduğu düşünülecek olursa erkendi acak normal bir kızın eve giriş saati düşünülecek olursa bayağı geçti. Üzerini giyinen HyeSu kendisini yatağa attı.
Fazla mı erken harekete geçtim?
Emin değildi. Bir sonraki adımda ne yapması gerektiğini biliyordu ama içinden gelmiyordu. Bir durgunluk gelmişti kendisine. Yatakta doğruldu ve gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. Onun durgunluğunun sebebi gözlerinin önündeki konuşup duran sületti. Artık ona karışmıyordu. Karşısındaki silüet ona geçmişi hatırlatmaya çalışsa, hatta hatırlatsa bile HyeSu sakinliğini koruyordu. Yataktan kalktı ve kız kardeşinin odasına geçti.
Kız kardeşinin odasına geçerken annesinin hala uyanık olduğunu fark etti. Babası eve gelmemiş olmalıydı. Hem zaten nasıl gelebilirdi ki? HyeSu’nun yüzüne çarpık bir gülümseme yayıldı. Sonun geliyor baba.
Kız kardeşini yataktan biraz iteledi ve yatağa kendisini de sığdırdı. Hem kendi üzerini, hem de kız kardeşinin üzerine örterken de gülümsüyordu. Başını yastığa koydu ve gözlerini kapattı.
‘Size yalnızca bir rüyamı veriyorum anılarım. Hayatımın gerisinde beni rahatsız etmeyin.’
**
Joon, boğazına dayanmış sustalının soğukluğunu hissedebiliyordu. Ama yüzünde kızdığına, sinirlendiğine ya da ona benzer herhangi bir şey yoktu. HyeSu’nun sert bakışları bir süre sonra onda gülme isteği uyandırdı. Kahkahasını serbest bırakırken Hye Su sustalıyı boynuna biraz daha bastırmıştı. O baskı altında nasıl kahkaha atabildiğine kendisi de şaşırdı. Yettiğini düşünüp yavaşça elini kaldırdı ve HyeSu’nun elini sıktı.
“Bırak beni Joon. Burada bitsin. Anlaşmamız diyorum. Ben senin yerine de çalışırım. Ya defol, adamlarına öldü diyeyim. Ya da seni gerçekten öldüreyim.”
HyeSu derin bir nefes aldı. Gözlerini birkaç saniyeliğine kapalı tuttu ve ardından öncekinden daha çok sitem dolu olan gözlerini Joon’a dikti.
“Beni kale almadıkları ya da her neyse zaten biliyordum ancak böylece yüzüme söylenmesi… Emin ol sinir bozucu. İçinde bulunduğum tüm topluluklarda baskın taraf olmayı isterim ve olurum da. Ancak bu kez olmadı. Bu kez çıkarlarım, çıkarlarımız için kendimden ödün vermedim.”
HyeSu gözlerinin önündeki rengi değişmeye başlayan adama baktı. Dayanamadı ve ger, çekildi. Ardından yeniden çömeldi.
Birkaç dakika kendine gelebilmeyi bekleyen Joon konuşmaya başladı.
“Sorun kendinden ödün vermen mi? Sorun amaçların için sınırları yıkman mı?”
HyeSu cevap vermedi. Joon konuşmaya devam etti.
“Gördüğün ile gerçekler birbirinden farklıdır kızım. Ben asla şu an göründüğüm gibi olmadım.”
HyeSu başını Joon’a çevirdi. Bu adam ne saçmalıyordu? Görünen ile gerçekler…
“Ben de seninle aynı sebepten kendi duvarlarımı yıktım. Kendi çizdiğim sınırları sildim. Bu… Nasıl hissettiğini biliyorum ve bundan dolayı sakin olmanı istiyorum.”