Bölüm 14

88K 5.7K 965
                                    








Aradan neredeyse iki hafta geçmiş ve cuma hızla gelmişti. Uyanık olduğum bütün zamanlar çalışarak ve kitap okuyarak geçmişti. Bu süreçte insanların zihnine konuşma yeteneğimi de ilk zamanlardakine oranla fazlasıyla geliştirmiştim. Bunun için de Elif'e borçluydum. Başlarda her akşam karşısında oturup düşüncelerimi zihnine iletiyordum. Sonralarda ise birimiz koridorda birimiz odada oluyorduk, bu şekilde daha uzak mesafelerden konuşmaya da alışmıştım.

Bugün yine Elif'e göre erken uyanmıştım. Saat 5.42'ydi, güneş çoktan yükselmişti bile. Eşofmanlarımı giyip bahçeye çıktım. Sabah koşusu yapacaktım.

Bu iki haftada Dövüş Sanatları dersinde gözle görülür bir ilerleme katetmiştim. Artık Mert beni çalıştırmak için ağırdan almak zorunda kalmıyordu. Ama bu başarıya geceleri de çalıştığım için ulaşmıştım. Herkes odasına çekildiğinde kuklalarda bir, bazen de iki saat daha antrenman yapıyordum.

Bahçeye çıktığımda hava ılıktı. Günün en güzel olduğu saatlerdi. Artık birçok sabah yaptığım gibi tempolu bir şekilde koşmaya başladım. Vücudumun hamlığı gitmiş ve kas ağrılarım yok olmuştu.

Bu iki haftada Toprak ise benimle hiç uğraşmamıştı. Hatta bazen göz göze gelmesek varlığımı unuttuğunu bile düşünecektim. Birkaç kez konuşmaya çalışsam da her zaman yaptığı gibi sert davranıp arkasına bile bakmadan gitmişti. Belki de böylesi daha iyidir, dedim hızımı artırırken. Böylelikle stres içinde olduğum şu hayatta beni daha fazla zorlamamış olurdu.

Ağaçların arasına girdim, güneş dalların arasından etrafı dolduruyordu. Açıklı koyulu yeşil yapraklar uzun ağaçların dallarıyla bütünleşerek göklere yükseliyordu. Derin bir nefes aldım. Havanın tazeliği kendimi iyi hissetmemi sağlıyordu. Ormanın içinde koşmaya devam ettim.

Bir süre sonra bileğime taktığım saate baktım; 06.15. Yani neredeyse bir yarım saattir koşuyordum. Tempomu bozmamaya çalışarak okula geri döndüm. İçeri girdiğimde odaya girip oyalanmadan duş aldım. Bugün eğitimin bir parçası olarak yemekleri hazırlama ve bulaşıkları yıkama görevi bendeydi. O yüzden saat 8'e, yani zil çalıncaya kadar hazırlığı bitirmiş olmam gerekiyordu. Duştan çıktığımda saçlarımı bir havluyla kurulayıp tepeden at kuyruğu topladım ve üstüme bir şeyler geçirip yemekhaneye gittim.

Birkaç kişi için kahvaltı hazırlamak kolay olabilirdi tabi ki, ama öğretmenlerle birlikte toplam otuz kişiydik ve nereden başlasam ya da kafamı nereye soksam bilemedim. Saat 7'ye gelmek üzereydi. İki kapılı buzdolabını açıp elimdeki kaba bir sürü, evet bir sürü, domates, salatalık ve biber doldurdum. Önce bunları hazırlamakla başlayabilirdim.

Evde olduğum sürece annem beni pek mutfağa sokmamıştı. Bana karşı kasıtlı yaptığı bir şey değildi bu, mutfağı sahiplenen klasik anne gibiydi işte. Bir an onu ne kadar özlediğimi fark ettim.

Sonra başımı sallayıp kendimi önümdekileri yıkamak için sarstım ve her şeyi sırayla suyun altına sokup yıkadım. Sonrasında hepsini ayrı ayrı kaselere elimden geldiğince düzgün doğramaya çalıştım. Bitirdiğimde kaseleri yemeklerimizi aldığımız yere koydum. Sonra buzdolabını açıp başka neler olduğuna baktım. Büyük bir kaptaki peynir ve zeytin gibi kahvaltılıkları çıkarıp hazırladım ve onları da yerlerine koydum.

Yumurtaları soyarken yaklaşık on beş dakikam kalmıştı. Bitirdiğimde onların da olduğu geniş kaseyi yerine koyup eksik bir şey olup olmadığına baktım. Meyve sularını koymadığımı fark ettiğimde tezgahın arkasındaki paketlerden çıkarıp onları da yerleştirdim.

Şimdilik tamam gibi duruyordu. Ortalığı toparlayıp mutfak kısmından çıktım. Öğrenciler yavaş yavaş gelmeye başlamıştı.

Gülümseyip "Günaydın," diyorlar ve sıraya girip tepsilerine kahvaltılıklardan dolduruyorlardı. Buruş buruş olmuş ellerimi taytıma sürterek son bir kez eksik var mı diye kontrol etme isteği duydum. O sırada saat 8'e gelmiş ve zil çalmıştı.

GÖLGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin