Annemle vedalaştıktan sonra onun gitmesini bekledim. İçimden bir ses gitme diyordu, farklı olmayı ben istemedim. Ancak dudaklarıma ulaşamadan sönüyordu sözlerimin ışığı.Çınar hoca yanımda duruyor ve hislerimden habersiz gülümseyerek anneme el sallıyordu. Sıradan bir insandan hiçbir farkı yok diye düşündüm. Okula geldiğimde etrafta değişik şeyler olacak diye düşünüyordum, farklıyım diye getirilmiştim buraya. Farklı şeyler olması normaldi, ama daha kimseyi görmemiştim. Şimdilik etrafta akarsunun taşlara çarpıp gitmesi ve kuşların ötüşü dışında bir ses kaynağı yoktu. Yalnızlık... Suyun taşları döverken çıkardığı ses kulağıma ulaştıkça beynimde tek bir kelime yankılanıyordu, yalnızlık.
"İçeri gel," dedi Çınar hoca, büyük kahverengi kapıyı aralarken.
Dediği gibi yaptım ve içeri girdim. Arkamdan o da içeri girdi ve kapıyı kapattı. Burası gerçekten sürgün edilmek için fazla... güzeldi. Üç tarafta kapı vardı. Hol olarak kullanıldığını tahmin ettiğim bu yer bile nefesimi kesecek güzellikte ise, diğer yerler nasıldır acaba?
"Diğer öğrencilerimiz şuan spor salonunda çalışıyorlar. Oraya sol taraftan gideceğiz."
Sağ tarafa yöneldi ve oradaki ahşap kapıyı açtı. "Odalar doğu kanadında. Bütün odalar iki kişilik."
Kapıdan girdiğimde sol tarafımda yukarı doğru dönerek yükselen taştan bir merdiven vardı. Önümdeki koridorda ise sağ ve solda olmak üzere toplam on kapı yer alıyordu.
"Senin odan bu katta, sağdan üçüncü kapı. Üst katta da bu kadar odamız var ama öğrenci sayımız yatak sayısının neredeyse yarısı olduğu için şuan birçok kişi tek başına kalıyor. Sen Elif'le kalacaksın. Alışma sürecinde ve dersler hakkında bilgilendirmede sana yardımcı olacak. Ama öncesinde üstünkörü bahsedersek eğer alacağın toplam ders sayısı beş. Herkes o kadar ders almıyor, bu yeteneklerinize göre belirlenmiş bir şey. Belirli saatlerde programa göre batı kanadındaki sınıflarda olacaksınız. Derslerin olmadığı saatlerde ormana yürüyüş, kütüphanede kitap okuma ya da herhangi bir aktivite için serbestsiniz."
Odamın kapısını açıp zarifçe içeri girmem için elini sağa doğru uzattı. Dediği gibi yaptım. Oda fazla olmasa da geniş sayılırdı. Camın önündeki iki tarafta yataklar vardı ve hangisinin benim olduğunu anlamak zor değildi. Bir tane dolap vardı ve o da çalışma masasının yan tarafında duruyordu. Valizimi yatağımın ucuna kadar sürükledim.
"Diğerlerinin derslerinin bitmesine yaklaşık yarım saat var. O sırada eşyalarını dolaba yerleştirebilirsin. Ders programını bugün içinde teslim alırsın. Sormak istediğin bir şey olursa çekinme, batı kanadında olacağım. İkinci kattayız, diğer öğretmenler de orada." Gülümseyip kapıyı kapattı. Tek yaptığım başımı sallamaktı.
İçimde değişik bir his vardı, daha önce bir başkasıyla oda paylaştığım olmamıştı ve anlaşıp anlaşmayacağımızdan endişelendim. Acaba Elif nasıl biriydi?
Eşyalarımı dolaba yerleştirdim ve yalnızlığımı kabul edercesine tek başıma odada beklemek istemediğimi fark ettim. Batı kanadını dolaşacaktım. Dersin bitmesine az bir vakit kalmıştı. Odadan çıktığımda hole geri döndüm ve batı kanadının olduğu kapıyı açtım. Burası de geniş bir hol gibiydi. Ortada yüksek bir zemin üzerinde bir fıskiye vardı. Etrafını mor çiçekler çevrelemişti ve onların etrafında da oturmak için banklar vardı. Kalenin tepesindeki kırmızı sarmaşıklar burada da ön tarafa bakan duvarı istila etmişti. İçeri girdiğim kapı hariç dört kapı daha vardı ve sağ tarafımda ise doğu kanadındaki gibi dönerek yukarıya doğru yükselen bir merdiven yer alıyordu.
İki kapı tam karşı duvarımda yer alıyordu ve diğer iki da kapı sağ taraftaydı. Derin bir nefes aldım ve karşıdaki kapılara doğru yürüdüm. Sol taraftaki kapının ardından gelen gülüşmeler ve aynı zaman da bağrışmalar şuan o tarafa girmemem gerektiğini anlatır gibi kulağıma ulaşıyordu. Dövüş sanatları dersi diye düşündüm. Seslerin gelmesi normaldi.
Şansımı yanındakinin aksine arkasından herhangi bir ses gelmeyen kapıdan yana kullandım. Yavaşça açtığım kapı başta inler gibi gıcırdadı ve sonra ses kesildi. İçeri girdiğimde buranın normal derslerin işlendiği -artık ne kadar normalse- bir sınıf olduğunu anladım. Geniş ve boydan boya camları içeri ışık dolmasını sağlıyordu. Bizim okullarımızdaki sınıflardan tek farkı fazlasıyla geniş olması ve sıra yerine rahat gözüken sandalyeler olmasıydı. Tahta yoktu, olsa da saçma olurdu sanırım.
Yan kapının açılma sesini duydum ve içerdeki gürültünün hole karıştığını anladım. Belli ki ders bitmişti. Olduğum sınıfta arkamı döndüm ve kapının kolunu tutmadan önce derin bir nefes aldım. Kapıyı açıp dışarı çıktığımda karşımda çoğu benim yaşlarımda gözüken kızlı erkekli yirmi beş kişilik bir grup duruyordu. Önce beni fark etmediler ama sonra hepsi bana döndü. Bu sırada sınıftan en son çıkan kişi, ki kendisi otuzlu yaşlarında gibi duruyordu, kim olduğumu anlamış gibi gözlerini büyüttü ve gülümsedi.
"Arkadaşlar, size bahsettiğimiz yeni arkadaşınız gelmiş. Melodi'ydi değil mi ismin?" Cevap vermeme fırsat bırakmadan elini omzuma attı ve devam etti. "Melodi'yle tanışın."
Suratımın nasıl bir hal aldığını bilmiyorum ama böyle bir karşılama beklemediğim belli ki anlaşılıyordu, çünkü bana bakan öğrenciler bir anda gülmeye başladılar ve sırayla yanıma gelip kendilerini tanıttılar.
"Melodi, uzun zamandır gelmeni bekliyorduk," dedi karşımdaki kız bana sıkıca sarıldıktan sonra. Şaşırmıştım doğrusu. "Ben Melis."
Melis'in yüzünde gülümsemeyle kenara çekilmesini fırsat bilen bir başka öğrenci elimi sıktı. "Ben Mert, memnun oldum Melodi." Mert'in elimi bırakması birkaç saniye sürdü. Koyu kahverengi gözleri dudaklarındaki gülümsemeye eşlik ediyordu.
"Tamam, Mert," dedi gülerek arkasındaki ses. "Mert'e aldırma, hep böyledir." O sırada gülüştüler. Yanıma gelen kız çoğumuzdan küçük duruyordu. "Ben de Ece, memnun oldum Melodi, ismin çok güzel."
"Teşekkür ederim," deyip gülümsedim.
Sırayla yanıma gelenlerin çoğu sıkıca sarılıyor, bazıları da elimi sıkıyordu. Yine de hepsinin yüzündeki gülümseme bana bulaşıyordu.
"Ben Hasan,"
"Ben İpek,"
"Hey, bana da izin verin. Oda arkadaşımla hala tanışamadım sizin yüzünüzden." Diğerleriyle gülerek itişen kız yanıma geldi. Uzun boyluydu ve gözleriyle bütünlük sağlamış uzun siyah saçlarını örmüştü. "Ben Elif, tanıştığıma memnun olum Melodi. Oda arkadaşı olacağız." Dedi diğerlerini aratmayacak kadar sıkı sarılırken.
Arkadan gülüşmeler geldi. "Bırak kızı Elif, öldüreceksin sarılacağım diye," dedi adının az önce Hasan olduğunu öğrendiğim kişi.
Bunun üstüne Elif kenara geçip, "Pardon," diye fısıldadı. "Sanırım güçlü olmamı kıskanıyorlar." Bu sözünün ardından gülüştük gerçekten Elif sarılınca kaburgalarım acımıştı.
"Ben Toprak," dedi karşımda duran son kişi. Elimi sıktı ve hafifçe gülümsedi. Sonra aklımdan geçenleri okumuş gibi "Merak etme, birkaç güne hepimizin ismini öğrenirsin, gölgenin kızı."
Ürperdim. Çünkü bu sözleri sesli söylememişti, sözler beynimin bütün odalarını istila edercesine aklımda yankılanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE
FantastikReklam yorumları yapmayın. "Bir sabah uyandım ve hayatım hiç olmadığı kadar farklıydı." 18 yaşına geldiğinde özel bir soydan geldiğini öğrenen bir kız, koruma kalkanı ile dışarıdan izole edilmiş bir okula gönderilir. Bu okul farklı yetenekleri olan...