Bölüm 23

72.1K 4.5K 1.1K
                                    

Odadan çıktıktan sonra şaşkınlık içerisinde birbirimize baktık. Bütün bu olanlar ders çıkarmamız içindi demek ki. "Vay be." dedim mırıldanarak. "Açıkçası bunu beklemiyordum."

"Ben de." dedi Elif gülümseyerek. Sonra durdu ve koluna baktı. "Aşağı ineceğim. Yaraları temizlemem gerek." Çok kötü halde görünen kolu ve bacağındaki pençe izleri sanki canını yakmıyormuş gibiydi.

"Tamam. Sana yardım edeceğim." dedim peşinden merdivenden inerek. Kolumdan tutmasıyla Toprak'a döndüm. "Efendim?"

"Senin de omzuna bakmamız gerek." dedi düz bir ifadeyle. Kolumdaki elini çekmemişti.

"Seni kurtardığım için beni umursuyormuş gibi yapmana gerek yok." dedim yapmacık şekilde gülümseyerek.

"Ondan dolayı değil." Durdu ve nefesini sesli bir şekilde verdi. "Tamam, ondan dolayı evet ama senin anladığın şekilde değil." Tek kaşımı devam etmesi için beklentiyle havaya kaldırdım. "Ne zaman sana zarar versem sen yine de beni kurtarıyorsun. Artık seninle uğraşmayacağım." Ellerini havaya kaldırdı.

"Bu kadar kolay mı vazgeçtin?" dedim şaşırarak.

"Vazgeçtiğimi sanma ufaklık. Sadece uğraşıp dert olmayacağım." Gülümsedi ama söylediği şey beni sinirlendirmişti.

"Psikopat. Gözüne güçsüz görünüyorum diye beni öldürebileceğini sanıyorsun. Gerçekten bu sözleri söyleyip dert olmayacağını mı düşünüyorsun?" Niye yine sinirleniyordum ki?

"Evet, hala öyle düşünüyorum."

"Can almak o kadar basit mi sence? Beraber geçirdiğimiz zamanlar gözünün önüne gelmeyecek mi? Belki ben sana karşı koyamayacak kadar güçsüzümdür ama senin vicdanın bunu yapabilecek kadar körelmiş mi? Yazık sana. Ne zaman bana bunu söylesen umursamamaya çalıştım. Vicdansız biri olmadığını düşündüğüm içindi. Sanırım yanılıyorum." İçimden derin bir oh çekme isteği geldi. Sonunda şu sözleri söyleyebilmiştim ya, rahatlamıştım sanki.

Merdivenin kalan basamaklarını da inmeye başladım. "Omzuna bakmamız gerekiyor. Önce onu halledelim, sonra ne istersen yaparsın." diye seslendi. Ancak bu kadar kalın kafalı biri olduğu için, ya da belki de ben öyle olduğum için, haklı olduğu bu konuda bile onu dinleyesim gelmiyordu. Durmadığım için arkamdan merdivenleri inip tekrar kolumdan tuttu. Acımıştı ama yüzümü buruşturmamaya çalıştım.

"Gerek yok Toprak. Kendim halledebilirim. Gerekirse doktora giderim, o yüzden elini çek. Çınar hocanın anlatmaya çalıştığı şeyi bir nebze olsun anlayamamışsın."

"Seninle uğraşacağımı, peşinden koşacağımı mı düşünüyorsun gölge? Yıllarca yapmak istediğim şeyden bir günde vazgeçeceğimi mi düşünüyorsun? Çınar hocanın anlatmak istediğini anladım. Ama anlamış olmam uygulamaya geçireceğim anlamına gelmiyor." Yanımdan çekip gitti. Evet, o Toprak'tı. Ve ben, bu kadar basit bir şeyde değişebileceğini düşünerek en az Çınar hoca kadar hata etmiştim.

Güçlenip onu yeneceğime dair kendime söz verdim.

1 AY SONRA

Yemekhaneden aldığım, dumanı hala üstünde olan kahvemi kütüphane masasının üzerine bıraktım. İşaret parmağımla kaybetmek istemediğim sayfanın yerini inatla koruduğum kitabın kapağını açtım ve boş sandalyelerden birine oturdum.

Güz mevsiminin gelmesine az bir zaman kala, güneş artık yakıcı sıcaklığından kurtulmuştu. Okulun en güzel ışık alan yeri olan kütüphane, artık vaktimi en çok geçirdiğim yerdi belki de. Yere kadar uzanan camlarıyla içinden çıkmak istemediğim bir mesken oluvermişti. Dışarıda çiseleyen yağmur, camlarda minik minik noktalar oluşturuyor, sonra bu noktalar birleşip aşağı kayıyordu.

GÖLGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin