Bölüm 22

75K 5.2K 2.1K
                                    

Seslerin geldiği yönün tersine hızla koşmaya başladık. Toprak bileğimden çekiyordu ve düşmemek için elimden geldiğince ayak uydurmaya çalışıyordum. Elif tam önümüzdeydi. "Bu taraftan!" diye bağırdı sol taraftaki ağaçların arasına girerken. Peşinden koşmaya devam ettik.

Arkamızdan gelen minik ama hızlı adım sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Bir tane miydi, birden fazla mıydı, tam olarak neydi anlayamıyordum. Her şey kendi adım seslerimize karışıyordu ve anlaşılmaz bir gizliliğe bürünüyordu. Ayağıma takılan dalla sendeledim ama Toprak düşmeden önce bedenimi tutup az önceki gibi koşmaya devam etti. "Melodi! Daha hızlı ol, hadi güzelim. Az kaldı." dedi çekiştirmelerinin arasında bağırırken.

Harcanan her saniye büyük bir kayıptı. Bunu görebiliyordum. Koşmakta bir sıkıntım yoktu, hızlı koşuyordum. Bu konuda tıpkı diğerleri gibiydim ama ağaçların kapattığı gökyüzünün engellediği ay ışığı olmadan etrafı görmek çok zordu. Ne garip, diye düşündüm her şey bir rüyaymış gibi gelirken. Dün akşam da böyle koşuyor ve birilerinden kaçmaya çalışıyordum. Ama bu sefer peşimizdekiler insan değildi. Duyduğumuz ulumalar bir kurda ait olmalıydı. Birden fazla kurda...

"Nereye gidiyoruz?" diye soludum yanmaya başlayan kaslarımı daha da zorlayarak.

Elif duymaktan korktuğum cevabı verdi. "Bilmiyorum! Kaçıyoruz." Durmadan koşuyorduk, kurtlar bizden daha hızlı olmalıydı. Tabi eğer peşimizdeki kurtsa...

Elif tekrar bağırdı. "Bu taraftan gidelim!"

Toprak beni bileğimden onun gittiği yöne doğru sürüklüyordu. "Bunun doğru yol olduğuna emin misin Elif?"

"Eğer daha iyi bir fikrin varsa söylemen yeterli Toprak! Burada hayatta kalalım diye uğraşıyorum." Duraksamadan koşmaya devam etti. "Toprak! Şuraya bak. Bu okulun amblemi değil mi?" dedi. Gözlerimi kısıp gösterdiği yöne doğru baktım. Yaklaşık otuz metre ilerideki büyük bir ağacın üstünde, karanlığın içinde belli belirsiz parlayan metal bir işaret vardı.

"Evet!" dedi Toprak sevinçle. "Çabuk. Oraya gidelim, bir sığınak olduğundan eminim!" Elini, bileğimden aşağı, elime indirdi ve sıkıca tuttu. Kısacık bir anda bana bakıp güven vermek için gülümsedi. Daha hızlı koşmaya başladık.

"Bunu yapabiliriz. Hadi!" dedi Elif. Bunu yapabiliriz, diye tekrar ettim içimden. Evet, bunu yapabiliriz.

Ağacın önüne geldik ve Elif direk elini amblemin üstüne koydu. Ağacın gövdesinde eğilerek geçebileceğimiz büyüklükte bir kapı ortaya çıktı. "İşte bu!" dedi sevinçle. Kapağı dışarı doğru açıp içeri atladı. "Çabuk olun."

Toprak beni iterek içeri girmemi sağladı ve hemen peşimden o da içeri atladı. Kapak kendiliğinden kapanmıştı bile.

Aşağı doğru inen merdivenler vardı. "Elif?" diye seslendim içeride hiç ışık olmadığı için.

"Aşağıdayım." Sesi yankı yapmıştı. Merdivenlerden eğilerek inmeye başladım. Tavan çok alçaktı ve başka türlü hareket etmek imkansız gibiydi.

Aşağı indiğimde Elif telefonunun fenerini etrafa tutuyordu. Burası gerçekten bir sığınak gibiydi. "Böyle bir yer olabileceğini nereden bildin?" dedim yükselen tavanla beraber dik durarak.

"Bu herkesin bildiği bir şey. Öğretmenler çok uzun zaman önce ormanın içine sığınaklar inşa etmişler ve onları bu şekilde saklamışlar." dedi elini bir gaz lambasına uzatırken. Bana dönüp gülümsedi. "Önemli olan onları bulabilmek."

Toprak da aşağı inmişti ve etrafı inceliyordu. Tavandan gelen seslerle başımızı yukarı çevirdik. Peşimizdeki hayvanlar artık izimizi kaybetmiş olmalıydılar. "Kokumuzu alıyorlar." dedi Toprak tavana bakmaya devam ederken. "Ama bir süre sonra gideceklerdir. Güneş doğana kadar burada kalalım."

GÖLGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin