-GİRİŞ-
Yağmurdamlalarının camavurmasıyla çıkansesin, hafif bir tonla çalan şarkıyla yarattığı ahengi zevkle dinlerken bir yandan da yağmurun hırçınca yağışını ve rüzgarında yağmurla yarışırcasına ağaç dallarını savuruşunu izliyordum. Düşünüyordum. Kendimi, nasıldeğiştiğimi, yalnızcabirseneninbendenneleralıpgötürdüğünü, geçmişimi... Kabimin kırıklarını...
11.sınıfa giden, 17 yaşında, koyu bir Fenerbahçeli ve siyah renginin delisi olan bir kızım. Geçen yıl Antalya'dan İstanbul'a taşındım. Çok hareketli, hiperaktif, sürekli gülüp çok cabuk ağlayabilen duygularını zirvesinde yaşayan, manevi ailesine (Antalya daki kardeşim dediğim insanların oluşturduğu grup) çok bağlı, cesur, korkusuz, dik başlı ve kendi çapımda sosyal, çevresi geniş bir kızdım. Oysa buraya geldikten sonra sosyalliğimi yitirmiş içime kapanmıştım. Hala atarlıydım ama eski masum kız kaybolmuştu. Aksine herkese nefret dolu ve öfkeliydim. Ta ki Serseri'yle tanışana kadar...
Birlikte olduğumuz sıralarda ben ona Serseri, o bana BadGirl diye hitap ederdik. 3 aylık güzel bir ilişkimiz olmuştu. 3 ay kısa bir süre olsa da bu kısa zaman dilimine milyonlarca anı sığdırmıştık. O bana bu zamana kadar hissetmediğini şeyleri hissettirmiş, ilk sevgilim olmasa da ilklerimin birçoğunu bana o yaşatmıştı. Onunla ağlıyor, onunla gülüyor, onunla korkup onunla heyecanlanıyordum. Hayatımın tümü oluvermişti. Hem arkadaşım, hem sevgilim, hem abim, hem sırdaşım, en iyi dostumdu. Oysa biz yalnızca arkadaştık. Just Friend...
Bana o en büyük duygularımı yaşatan adam, aramızdaki o gizli ve mükemmel ilişki bana hayatımın en güzel günlerini yaşatmıştı. Serseri, beni batmakta olduğum bataklıktan ekimi tutarak çıkarmıştı. Daha sonrasındaysa kendi elleriyle o bataklığın dibine batırdı... Sevdi mi, yaşadıklarımız gerçek miydi, neden bitirdi yoksa beni ağına düşürmek için kandırdı mı hiç bilmiyorum.
Tekbildiğim; yaralarderinsenelerkadar, uçasımgelir kanadım yara...
BÖLÜM-1
Sıradan bir sabahtı. Her zaman olduğu gibi sisteme küfrederek alarmı kapattığım ve gözlerimi açmadan yataktan kalkmaya çalıştığım sıradan bir okul sabahı...
Uzun süredir fazla durağan ve standart bir hayatım vardı. Sabah zorla uyan, giyin-çık, serviste uyu, okulda uyumaya devam et. Sonrasıda klasik ev muhabbetleri. Bir yıl öncesine kadar böyle değildim oysa. Antalyada yaşıyordum. Fazlasıyla harrketli, heyecanlı ve eğlenceli bir hayatım vardı. Bazen dalgalanmalardan yorulur huzur dilerdim, biraz da durağanlık. Fakat Istanbul'a geldiğimden bu yana hayatım olması gerekenden daha durağandı. Sevmemiştim, sevememiştim.
Her zaman ki gibi giyinip saçımı taradıktan sonra kulaklığımı takıp servisi beklemeye koyulmuştum. Rüzgarda savrulan saçlarımı yüzümden çekmek yerine rüzgara yüzümü döndüm, tenimi okşamasına izin verdim. Vücuduma çarpan soğuk hava dalgası iyi geliyordu. Soğuk bana hep iyi geliyordu. Servis geldiğinde rüzgarın etkisiyle uykumda açılmıştı. Her zamanki yerime, servisin en arkadaki sağ köşesine yerleşip perdeleri açtım ve gökyüzüne baktım. Hava soğuk ve griydi. Yağmur yağacağını düşündüm ve içimden "yağma yağmur, yağma yağmur" diyerek sayıkladım. Yağmurun yağmasını istemiyordum fakat bunun sebebi yağmuru sevmemem değildi. Aksine en çok yağışlı havaları severdim. Diğer insanlar güneşli havada mutlu olurken ben yağışlı havalarda çok daha mutlu ve huzurlu oluyordum. Ancak istemiyordum yağmasını. Hazır değildim henüz yalnız ıslanmaya. Yanlış anlaşılma olmasın, yalnız ıslanmaya da bayılırım. Ancak geçmişin izlerinden kurtulmaya çalışırken yeterince zorlanıyordum. Son yağmurda elimi tutan insanın şuan başkasının elini tutuyor olması canımı fazlasıyla yakıyorken, yağmur da tek başıma yürüyecek güce sahip değildim. Istemiyordum. Onun beni ortada bırakışıyla tekrar yüzleşmemek için zaten onu hatırlatacak her şeyden kaçıyordum. Yağmurdan da. Yağmur yağarsa anılarımla baş başa yürüyecek olmam yetmiyormuş gibi bir de onun yağmurda o kaltakla ıslanacağını düşünecektim. Hayır hayır. Henüz bunun için gerçekten hazır değildim.
Sınıfa girip çantamı bıraktıktan sonra her zaman yaptığım gibi 'benim mekanım' haline gelen 'Cam'a gittim. Bu okula geldiğimden beri buraya gelen çok kişiyle karşılaşmamıştım. Pencere önüne oturup dışarıya baktım. O geliyordu. Namı diğer Serseri. Onu çok özlüyordum ve tahmin edilenden çok daha fazla seviyordum. O hayatımdan çıktığından bu yana gözümden tek bir damla yaş düşmemişti. Fakat yüzüm de gülmemişti. Bırakmıştım her şeyin peşini. Çünkü beni benden alıp öyle gitmişti. Eskisinden daha asosyaldim. Gülmüyor, çok konuşmuyor,sürekli uyuyup müzik dinliyordum. Arkadaşlarım vardı elbette fakat onlardan da uzak duruyordum. Yazı bekliyordum, yalnızca yazı...
Zilin çalmasıyla sınıfa gittim ve en arka köşede cam kenarı olan köşeme sinip ders boyu uyudum. Hocalar artık kızmıyor, beni uyandırmıyorlardı. Son birkaç aydır herkes ruh gibi gezmeme, sürekli müzik dinlememe, derslerde uyumama ve notlarımın berbat durumda oluşuna alışmıştı. Saçma sapan bir dersin daha sonunda beni uyandıran sıra arkadaşım ve bu şehirdeki en büyük desteğim olan Derin beni uyandırdı. Uyanmamla cama gitmek için ayağa fırlamam bir oldu. Derin kolumdan tuttu.
"Özge, bekler misin bir saniye?"
"Bir sorun mu var kanka?" Merak etmiştim. Yüzünde önemli bir açıklama yapacakmış gibi bir ifade vardı.
"Senin ki... Batuhan..."
Söz konusu Serseri olduğu için daha da çok meraklanmıştım. Sırama tekrar oturdum ve Derin'e meraklı gözlerle bakmayı sürdürdüm.
"Haberin var mıydı bilmiyorum fakat..." Kesik kesik konuşuyordu ve bu beni oldukça sinirlendiriyordu. Asabi bir şekilde devam etmesini rica ettim.
"Derin, lütfen lafı dolandırma ve şu pezevenkle ilgili her ne biliyorsan çıkar ağzındaki baklayı. Lütfen!"
"Kanka Batu'yla Dilara ayrıdılar. Ve bir haftayı geçti."
Bunu bana şimdi söylüyor olması ilginçti ama bu kadar abartılacak bir şey yoktu. Bir süre donuk bakışlarım üzerinde sabit kalsa da çabucak kendime gelip Derin'e cevap verdim.
"İyiymiş. Keşke bub kadar heyecan yapmasaydın, bir şey oldu sandım."
"Yapma Özge. Umrunda değilmiş gibi davranma umrunda olduğunu biliyorum."
Derin'e "gerçekten umrumda değil" dercesine bakıp gözlerimi devirdim. Tam ayağa kalkıyordum ki kolundan tutup beni durdurdu.
"Hey tabiki bu kadar değil. Bak aslında bunu sana söyleyip söylemeye konusunda fazla kararsız kaldım fakat... Batuhan, Egemen'e hala seni sevdiğini, senden vazgeçemediğini söylemiş."
İşte asıl bomba buydu! Serseri hala beni sevdiğini söylemişti Egemen'e.. Kulakların uğuldamaya, görüntü bulanıklaşmaya başladı. Vücudum karın karıncalanıyordu adeta. Yutkundum. Bağırmak istiyordum fakat sesim düğüm olmuştu. Konuşamıyor, tepki veremiyordum. Derin'inbenibirkaçdefasarsmasıylakendimegeldim.
"Salak! Korkuttunbeni!"
Gözlerimdolmuştufakatyineağlayamıyordum. Ağlasamgeçecektibelkideyada dinecekti acısıbirazolsun. Rahatlayacaktım. Amaağlayamıyordum. Günlerdir, haftalardır, aylardır...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİMİN KIRIKLARI
RomanceHer kalbin vardır alınması gereken kırıkları fakat kesmeye kıyamadığı...