Yazardan
Hilal masadan ağır adımlarla kalktıktan sonra derin bir nefes alarak mutfak kapısından çıktı. Babasının neden geldiğini düşünmeden edemedi. Bunca yaşanılan şeyden sonra ondan hala bir şeyler isteyebileceğini ya da onu kullanabileceğini düşünüyorsa yanılıyordu. Hilal bir daha asla o adama güvenmezdi. Yaralarını sarmıştı ve tekrar kanatmaya hiçte meraklı değildi.
Annesinin hatrı için kendisini yok sayarak babasının her istediğini yapmıştı bunca yıl. Ama artık böyle bir şeye niyeti yoktu Hilal'in. Kendini buna muhtaç hissetmiyordu. Kendini hiç olmadığı kadar güçlü hissediyor, bu gücü kaybetmemek için her şeyi yapacağını biliyordu. Değişmişti, ya da kendinin farkına varmıştı. Tek bildiği burada Leon'un yanında olması gerektiğiydi. Babasına sevgisi göz ardı edilemeyecek kadar büyüktü ancak, bu sevgi ona zarardan başka hiç bir şey vermemişti ki.
Salona doğru ilerledikten sonra aralık olan kapıyı ses çıkarmadan yavaşça açtı ve bahçeye çıktı. Biraz ilerisinde ki masada babası tek başına oturmuş etrafa bakınıyordu. Onu özlemiş olabilir miydi? Gözlerinin çevresi çökmüş gibi görünüyordu, ve sanki biraz zayıflamıştı. Bu görüntü Hilal'in kalbini acıtmıştı. Yine de bırakmadı kendini ağır adımlarla babasının yanına ulaştı.
Cevdet görüş alanına Hilal girdiği zaman hızla ayağa kalktı. Ona doğru yaklaşırken onu ne kadar özlediğinin farkındaydı. Bir kaç adım atıp ona sarılmak için hamlede bulunduğu sırada Hilal'in kendisini çekmesiyle olduğu yerde kalakaldı. Dudakları arasından fısıltı gibi Hilal'in ismi döküldüğünde Hilal yere diktiği bakışlarını babasının gözlerine çevirdi.
'Bir şey mi oldu?' diye sordu Hilal sesini sabit tutmaya çalışırken.
'Hilal, seni görmek istedim... Hiçbir şey olmadı. Konuşmamız gereken şeyler var.' dedi Cevdet. Hilal'in kaşları alayla çatılırken babasından bir adım daha uzaklaştı.
'Ne konuşacağım seninle? Neden geldin ki buraya? Görmüyor musun senin oluşturduğun enkazdan sağ çıktım ben... Şimdi kendime yeni bir hayat kurmaya çalışıyorum. Senden, sizden uzakta sevdiklerimle beraber yeni bir hayat. Biliyor musun baba senin aksine ben burda sevildiğimi hissediyorum!' diye hiddetle konuştuğunda aslında ne kadar dolu olduğunun farkına vardı Hilal. Babasına kızgın değildi. Babasına kırgındı. Ve bu iki kelimenin arasında dağlar kadar fark vardı.
'Hilal tamam biliyorum, bir sürü hata yaptım. Ama izin ver telafi edeyim kızım... Bilmediğin çok şey var izin ver anlatayım sana...' Hilal'e nazaran daha sakin bir ses tonuyla konuştuğunda mavi gözlerinde dolaşan kırgınlık tüm bahçeye yayılmış gibiydi.
Hilal havanın soğukluğu bir nebze olsun hissetmezken, iç çekerek babasına baktı. Babasının hiçbir şey anlatmasını istemiyordu. Duymaktan mı yoksa inanmaktan mı korkuyordu bilinmez. Sadece bir an önce burdan uzaklaşmak istiyordu. Bu sıralar babasını düşünmeye pek fırsatı olmamıştı bunu kendisi de biliyordu, ancak çat kapı gelmesi ona tuhaf hissetirmişti. Korkmuştu, heyecanlanmıştı belki birazda özlemişti... Hissettiklerinin aksine dudakları arasından buz gibi kelimeler dökülüyordu havanın soğukluğuna eşlik eder gibi. Oysa kalbinde sönmek üzere olan köz tekrar alevlenmiş gibiydi.
'Sizin yüzünüzden, hatta belki de benim yüzümden Leon ölüyordu. Duydun mu beni? Ben sevdiğim bir diğer insanı da senin yüzünden kaybediyordum. Ben iyiyim, sana karşı hiçbir şeye kendimi sorumlu hissetmiyorum. Lütfen sende öyle hissetme ve artık burdan git.' diyip bakışlarını tekrar yere dikti Hilal. Karnında ufak ufak tekleyen ağrıyı hissetmeye başlamıştı. Derin derin nefes alırken babasının sesiyle tekrar bakışlarını ona çevirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEFTUN
FanfictionRuhunda ki tüm yaralara rağmen sevebilen insanlar cesur insanlardır. Karanlığın içinde kalsalarda, kendilerini aydınlatamadıklarını düşündükleri anda, hayat onlara asıl ışığın kendilerini olduğunu gösterir. Belki acıtarak, belki kanatarak. Belki de...