Sana Dair

815 50 14
                                    

Hilal'in ağzından

Yaşam kadar gerçek, yaşamak gibi sahte
Öyle çok şey var ki yaralayan insanı
Bir yürek çarpıntısı, onu her gördüğünde
Öyle çok şey var ki bak sana dair

Yanlış aşklar yaşadık, yanlış köprülerde
Yanlış gemiler yakıp, aldırmadan
İki damla su çaldık zamanın pençesinden
Aldırmadan, aldırmadan

Bu ne senden ilk kaçışım
Ne de ilk düşüşün yüreğime
Ne bu serden son geçişim
Ne de son küsüşüm kaderime

Elimdeki malzemeleri sessizce yattığı yerin yanına koyarken yüzünün ne kadar da muntazam olduğunu düşünüyordum. Onu uyurken izlemek keyifli şeydi. Yüzündeki sayısız yaranın varlığı bile bu seyrin güzelliğini değiştiremiyordu , anlamıştım. Aklıma gelen dün geceki görüntüler ile gerçek yüzüme çarpmaya başladı.Onun yerde çırpınışlarını izlemek neredeyse delirmeme neden olacaktı. Ne kadar bağırdığımı anımsamıyordum, çığlıklarım o kadar fazlaydı ki demek ki sesim bu sabah farklı çıkıyordu. Cansız gibi duran bedeninin yerden kaldırılışı, abimin yardımı ile buraya taşınışı, durmadan sayıklayan kısık sesi ve düşürmek için sabaha kadar uğraştığımız ateşi gözümün önüne gelince nefesim tekledi. İnsanlar onu öldürebilirdi, dün gece onu son görüşüm olabilirdi. Bunu düşünmek bile korkunçtu, o korkuyu iliklerime kadar hissetmiştim bir de dün gece.

Yavaşça kıpırdanmaya başladı önce, yüzünde ufak ufak hareketlenmeler vardı. Uyanmasına yardımcı olmak için yatağının yanında duran perdeyi aralamaya karar verdim. Onunla konuşmak için can atıyordum. O ise bu hamlemden son derece rahatsız olmuş ve ellerini gözlerini kapamak için yüzüne getirmişti. Ağzının içinde bir şeyler geveliyordu, ancak ne dediğini anlayamıyordum. Sabahları huysuz oluyordu demek ki. Elim , ellerinin üzerine kapandı ve o, dokunuşum ile hızla öne doğru atıldı. Diğer eli ile boştaki kolumu çekiştirdi ve gövdemi onunkine yasladı. Bunu bekliyormuş gibi usulca yatağının kenarına oturduğumda oraya neden geldiğimi bile unutmuş gibiydim.

-Günaydın...

Başka bir şey çıkmadı dudaklarımdan, o ise bana daha sıkı sarılarak karşılık verdi. Huzurluydu, kalbinin atışını dinlemek enfesti. Güzel bir melodiydi, sıkılmadan sonsuza kadar dinlemek isteyeceğin türdendi.

-Hilal Abla!

Duyduğum ses ile ondan hızla ayrıldım ve yakalanmanın paniği ile onu yatağa doğru savurduğumun farkına bile varmadım. Ta ki onun dudaklarından çıkan acı dolu inleme ile anlayabilmiştim canını yaktığımın. Bizi yakalayan kişinin kim olduğuna bakmak için bakışlarımı çevirdiğimde küçük Ahmet'ten başkası olmadığını görmek içimi rahatlamıştı. Leonun yanında yatan, astım hastası minik çocuk babasının Yunan esiri olarak alınmasından beri buradaydı. Dışarıda çok vakit geçiremiyor, dört duvar arasında zamanını geçirmek zorunda kalıyordu.

-Abinin beli koptu sanırım Hilal abla!

Bakışlarımı Ahmet'ten çekip yeniden Leon'a çevirdiğimde acı içinde kıvrandığını fark ettim. Panikle onu iterken vücudunda onlarca yara olduğu aklımdan uçup gitmişti tabii. Ne yapmam gerektiğini, nasıl davranmak gerektiğini bilemeden öylece durmuş, bakışlarımı ikisi arasında gezdiriyordum. Ne söylemeliydim? Ne yapmalıydım?

-Seninde mi burası acıyor abi? Hilal abla acımızı sarılarak paylaşabileceğimizi söylemişti. Ona da çok sevdiği biri söylemiş, seninde mi orası ile derdin var?

Bunları söylerken eli ile kalbini tutmayı ihtimal etmiyordu küçük Ahmet. Babası için ağladığı gecelerde onu teselli etmeye çalışmıştım ve onun acısını paylaşmak istediğimi söylemiştim. Leon'un yaralarımı sarması gibi bende onunkileri sararak kalbinin üstündeki ağırlığı azaltmaktı derdim. Ahmet, bunları söyledikten sonra meraklı bakışlarını Leon'a dikmiş, ondan gelecek herhangi bir cevabı bekliyordu. Leon ise duydukları karşısında imalı bir gülümseme ile bana bakıyor ve beni daha da utandırmaktan zevk alıyordu.

Dünyamı Sarsan Kız(Hileon)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin