Uyandığımda Derek yoktu.
Evet,yanımda değildi ve ben kafam duvara yaslanmış bir şekilde uyanmıştım. Biletleri ve paraları alıp kaçtı mı acaba, diye düşündüm. Yoksa yakalandı mı? Ama yakalanmış olamazdı, değil mi? Buraya gelmiş olsalardı beni de yakalarlardı.Sinirle yerimden fırladım. Beni kandırmak bu kadar kolay olamazdı. Hala trende miydi acaba yoksa önceki istasyonlardan birinde inmiş miydi? Ama hayır, istasyonlarda inmeye cesaret edemezdi, yakalanırdı. Öyleyse neredeydi bu salak?
Tüm kızgınlığıma rağmen diğer vagona geçmeden önce kaymış olan peruğumu düzeltmeyi akıl ettim. İstersem tek başıma kalmış olayım, yakalanmayacaktım.
Gün aydınlanmıştı. Yemek yenilen bu vagondaki pencerelerden bunu görebiliyordum. Gözlerimle kalabalığı taradım, burada değildi. Başka bir vagona geçmem için bağlantı noktasına yürümeye başladım.
Biri beni bileğimden yakalayana kadar.
Yüreğim ağzıma gelmişti. Kurtulmak için bileğimi çektim ama bileğim daha çok sıkıldı. Şaşkınlıkla bileğimi tutan kişiye baktım. Bu sarı kıvırcık peruğuyla Corova moda kaçıklarından biri gibi görünen Derek idi.
"Beni mi arıyorsun hayatım?"dedi yapmacık gülümsemesiyle. Ne saçmalıyorsun demek üzereydim ki üzerimizdeki bakışları fark ettim. Derek rolüne devam etti. "Uyanmanı bekleyemedim canım, çok acıkmıştım. Bana kızmadın değil mi?"
Omuz silkerek karşısına oturdum. "Bencilliğine
çoktan alıştım birtanem, ne zaman haber verme zahmetine giriyorsun ki?"Neyse ki bu canımlı bitanemli muhabbetimiz bir işe yaramıştı da üzerimizdeki gözlerden kurtulmuştuk.
Derek koca bir dilim jambonu tek lokmada ağzına attı. O kadar çok şey satın almıştı ki masada dirseğimi yaslayacak yer bile bulamamıştım.
"Neden yemiyorsun?"dedi dolu ağzıyla. "Başka istediğin bir şey varsa söyleyebilirsin."
"Paramızı çarçur etmeye bayılıyorsun canım."dedim dişlerimin arasından. "Biraz tutumlu mu olsak, ha?"
"Ben sporcuyum kızım, yemem lazım." sonra haşlanmış yumurtanın hepsini birden ağzına tıktı.
Midemi bulandırmıştı. Oysa o kadar acıkmıştım ki. Şimdi asla bir şeyler yiyemezdim.
Ağzındaki yumurtayı yutunca "Kalanları yanımıza alırız."dedi. "Gittikçe yakalanma ihtimalimiz artacak. Bu vagonlara daha az geçmemiz gerekecek."
"Al."dedi sonra. Elindeki fincanı uzatıyordu. "İçine kurabiyeleri batırırsın."
Uzattığı fincanda sıcak çikolata vardı. Enfes kokuyordu. Belki biraz bir şeyler yiyebilirdim. Kurabiyeleri batırma fikri fena gelmiyordu.
Karnımızı tıka basa doyurup kalanları gizlice poşetlere doldurduktan sonra eski vagonumuza döndük. Yiyecekleri ve çantalarımızı duvarın dibine yerleştirdikten sonra artık ona fırça atma vaktim gelmişti.
"Artık planlarından beni haberdar edeceğini sanıyordum."dedim kollarımı göğsümde kavuşturup.
"Ama o kadar tatlı uyuyordun ki. Uyandırmak istemedim."
'Tatlı' sözcüğü beni utandırsa da onu fırçalamama engel değildi.
"Bir anlaşma yaptıysak ona uyman gerekir."dedim parmağımı göğsüne batırarak. "Yakalansaydın ne olacaktı? Bundan haberim bile olmayacaktı."
"Özür dilerim, Nicola."dedi üzgün gözlerle. Sonra birden sırıttı. "Ama tuvalete gitmek için senden izin alamam."
Aah! Neden olayın ciddiyetini bir türlü anlamıyordu? Ben bu kadar ciddiyken her şeyi alaya alıyordu. Ona tekrar anlaşmamızı hatırlatmak istedim ama sonra vazgeçtim ve ona uydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
10
Science FictionEğer son derece güzelseniz 5. katta, sporcuysanız 6. katta, sanatkarsanız 7. katta, zeki ve becerikliyseniz 8. katta, eğer bunların çoğuna ya da birden fazlasına sahipseniz 9.katta, bunlardan birkaçına sahip ve zenginseniz 10. katta kalırdınız. Eğer...