Bölüm-17: Merkez

6.5K 613 45
                                    

Kendini hiç bulunduğun yere ait değilmişsin gibi hissettiğin oldu mu? Benim oldu. Hem de neredeyse nefes aldığım her yerde. Ama bu büyük bir haksızlık değil mi? Yani nasıl olur da hiçbir yere ait olamam? Ya da nasıl olur da kendimi ait hissettiğim bir yer bulamam?

Yazamıyordum. Yazamayacaktım. Kendimi anlatmak çok ama çok zordu.

Birkaç parça kağıda birkaç kelime yazmaktan başka neydi ki yaptığım? Bu kadar zorlanmamam gerekirdi üstelik onun karşısında bu kadar haklıyken.

Düşündüm de belki de karşısında eskisi kadar haklı değilimdir. Yani son durumda ona ihanet eden ben oldum. Ama bir dakika. Bu mektubu zaten ihanetimin aslında ona karşı olmadığını anlatmak için yazmamış mıydım?

Annem içeriye girince kağıtları çabucak katladım. Ama tabi ki yeteri kadar çabuk değildim ve annem onları gördü.

"Onlar ne Nicola ve neden saklıyorsun?"

"Önemli bir şey değil anne."

"Öyleyse neden yazıyorsun?"

Annemle baş edilemezdi. Özellikle de söz düellolarında. Ona boyun eğmem gerektiğini biliyordum.

"Bir mektup. Arkadaşıma."

"Hangi arkadaşına?"

Gözlerimi ayakkabılarıma diktim. "Lydia Greendor olana."

Annem bir şey söylemedi. Yazmamam gerektiğini biliyordum. Aslında mektubu nasıl ulaştıracağıma dair de herhangi bir fikrim yoktu ama yazmam gerektiğini hissediyordum.

Annem yanıma oturdu. Kolunu boynuma doladı ve beni kendine çekti.

"İstediğin şeyi yazabilirsin kızım, baban ve ben seni engelleyecek değiliz."

Gözlerimi yumdum ve bu kısa anın tadını çıkardım. Çünkü birazdan gelecek bombayı sezmiştim.

"Ancak onu artık arkadaşın olarak görmemelisin. Çünkü artık apaçık bir savaşın ortasındayız ve onu arkadaşın olarak görürsen daha çok acı çekersin."

"Zaten o beni arkadaşı olarak görmüyor anne. Canlı konuşmasını izlemiş miydin?"

Annem nefesini verdi.

"Söylediklerimiz her zaman içimizden geçenleri yansıtmaz. Lydia'nın hakkında öyle şeyler söylemesi öyle düşündüğü anlamına gelmez."

"Ama hakkımda kötü şeyler düşünmeye hakkı var."

"Belki de. Ama bunların bir önemi yok artık. Çünkü aranızdaki şey arkadaşlıktan bambaşka bir şey oldu."

"Rekabet?"

Düşmanlık demek istemiyordum.

"Evet. Ve adil bir rakip olacağından eminim Nicola."

Başımla onu onayladım. "Rakip."

Annem yanağıma bir öpücük kondurdu. "Haydi tören başlayacak, çabuk ol." diyip odadan çıktı.

Biliyorum anneciğim, söylediklerimizin her zaman gerçeği yansıtmadığını çok iyi biliyorum. Bu yüzden dışımdan ne kadar rakip diyersem diyeyim Lydia hep benim biricik arkadaşım olarak kalacak. Çünkü onu korumaya söz verdim.
...

Üstümdeki sarı kıyafetler ve başımdaki devrim bandanasıyla diğer devrimcilerden farksızdım.  İstediğim zaman aralarına karışabilir ve kaybolabilirdim.

Tabi bazı farklarım da yok değildi. Mesela onlar benim kafama taktığım bandanayı kollarına dolamışlardı, mesela onlar benden çok daha fazla acı çekmiş görünüyorlardı hatta bazılarının vücutlarının görünen yerlerinde ciddi yaralar vardı.
Onların yanında yarasız bir prenses gibi göründüğümü inkar edemezdim.

Tekerlekli sandalyesinde bana seslenen Derek de bu farklı görünüşümü fark etmiş olacak ki beni kalabalıkta buldu. Aslında onu görmezden gelmek istiyordum ama arkamdan seslenince durmak zorunda kaldım. Zaten onunla aynı törene giden biri olarak nereye kaçıyordum ki?

"Heyecanlı mısın?" diye sordu Derek.

Kendime dair pek fikrim yoktu ama onun heyecanlandığı hemen anlaşılıyordu. Yanakları al aldı.

Buraya gelmek ona yaramıştı, gözle görülür bir şekilde değişmişti. Ailesine kavuştuğundan beri sıcak bir insan oluvermişti. Okulun ilk gününde gördüğüm ukala tavırlarını uzun süre önce bırakmış olsa da onu hiç böyle mutlu görmemiştim.

"Değilim. Sonuçta biz bu töreni hak ettik. Bizi gördükleri için asıl onlar heyecanlanmalılar." diyip kıkırdadım.

Güldü. "Hiçbir zaman senin kadar özgüvenli olamayacağım sanırım Nicola."

Gülümseyerek omzumu silktim. "Yardımcı olmamı ister misin?" diye sordum sandalyesini işaret edip.

"Olur." dediğinde arkasına geçip sandalyesini itmeye başladım.

İnsanlardan izin isteye isteye toplandığımız bu yerin ortasına geldik. Buraya sadece yer diyebiliyordum çünkü ne olduğuna dair bir fikrim yoktu. Kolonların ve boruların arasında bulabildikleri tek geniş yeri toplanma salonu ilan etmişlerdi ama salon denemeyecek kadar döküntü bir yerdi.

Damon'u görünce Derek'in sandalyesini hemen yanına sürdüm. Damon her zamanki gibi efsaneydi. Sürekli yeni birileriyle konuşuyor, sempatik gülüşünden ödün vermeden insanlara durum güncellemesi yapıyordu. Hangi arada devrimcilerle böyle ilişkiler kurabildiğine şaşıyordum.

Bize ilgisini yöneltmesi biraz uzun sürdü. Kolumu bükerek Derek'in sandalyesine dayayarak onu bekledim. Bize döndüğünde "Selam çocuklar, törene hazır mısınız?"diye sordu.

"Sonunda bize dönebildin." dedim. "Hani toplantının en önemli kişileri bizdik?"

"Her zaman seninle ilgilenemem değil mi Nicola?"

"Benimle ilgilenmeyi uzun zaman önce bıraktın." dedim bıkkın sesimle ve yanlarından ayrılıp babamın yanına gittim.
Kendimi mutsuz hissettiğimde çevremdekilere sarıyordum. Sonradan bundan pişmanlık duysam da o sırada ancak huysuzlanarak mutlu olabiliyorum.

"Konuşmanı hazırladın mı?" diye sordu babam.

"Ne konuşması?"diye haykırdım.

"Tören konuşman."

"Kimse bana böyle bir şey söylemedi."

"Tamam, tamam." dedi babam gülerek. "Sadece şaka yaptım. Derek ile tek yapmanız gereken ben konuşurken yanımda durmak."

Toplantının başlayacağı anonsu yapıldığında babamın yanındaki yerimi aldım. Biraz sonra Derek de geldi.

Babam konuşmasına çınlayan mikrofonun sesiyle başladı. Birkaç saniye boyunca kulaklarımız helak olsa da sonra mikrofon düzeldi ve babam güçlü sesiyle konuşmaya devam etti.

Devrimciler diyordu babam. Çektiğimiz acıların meyvelerini almaya başladık. Ülkemizin bulunduğu bu diktadan kurtulacağına artık daha emin gözlerle bakabiliriz...

Sonra konuyu bana ve Derek'e getirdi. Rei mülkünden kaçmamızdan, vatan haini ilan edilmemizden ve buraya gelene kadar çektiğimiz zorluklardan bahsetti. Ve sonra beni özellikle kutladı, meclisin karışmasını sağladığım için.
Derek ve benim için alkışlar koptu, sloganlar yükseldi. Bir tarafın vatan haini gözüyle baktığı biriyken nasıl oluyordum da diğerlerinin kahramanı oluyordum?

Yine de bulunduğum yerden memnundum. Sonunda başından beri olmak istediğim yerdeydim işte, babamın yanındaydım. Örgütün içindeydim. Hem de tüm ailemle birlikte. Daha fazla mutlu olmam gerekirdi. Öyleyse içimdeki bu garip duygunun sebebi neydi?

Dudaklarım hafifçe yukarı kıvrıldı. Devrimcilere gülümsedim.

Çok geç yazdım biliyorum. Ama yarın ve Pazar günü yen bölümleriniz gelecek. Takipte kalın...

10Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin