Katherine'in uyandığında gördüğü ilk şey, taştan bir tavan oldu. Görüşü bulanıktı. Bulunduğu yeri tam olarak seçemiyordu, bu yüzden birkaç defa gözlerini kırpıştırdı. En son olanları zihninde şöyle bir gözden geçirmeye çalıştı. Yorulmuş ve attan düşmüştü. Kolunun bu kadar ağırmasına şaşırmamalıydı. İstemsizce eli başına gitti. Başı ağrıdan çatlıyordu. "Tavanı izlemeye daha ne kadar devam edeceksin?" dedi yabancı birisi düşüncelerini bölerek.
Tok sesin sahibine doğru döndü bakışları. Onu daha öncede görmüştü ancak adını hatırlayamıyordu. Kumral saçlı, yeşil gözlü, diğerleri gibi geniş, güçlü bir bedene sahipti. Çene yapısı köşeliydi. Boyu da yaklaşık Jensen ile aynıydı. Jensen'ın her zaman yanında görüğü iki adamdan birisi olmalıydı. Katherine ne zamandan beri bu şekilde uyuduğunu ve bu adamın onu ne kadar zamandır izlediğini merak etti. Bariz bir şekilde rahatsız oldu. Tanrı aşkına, buradaki insanlar mahremiyete hiç önem vermez miydi?
Katherine kafasını tekrar yukarı doğru çevirdi ve cevap vermeyi reddetti. Onu henüz tanımıyordu. Hem Jensen'ın en yakın arkadaşlarından olduğu için kesinlikle ona güvenemezdi. Jensen ve ona dair her şeyden nefret ediyordu.
"Benim adım Ewan. Jensen'ın kuzeniyim." dedi ve ekledi: "Daha önce tanışma fırsatımız olmadı." Yüzündeki gülümseme oldukça gerçek ve samimiydi.
Katherine bu bilgi karşısında şaşırmıştı. Birbirlerine hiç benzemiyorlardı. Jensen esmer, siyah gözlü, Ewan ise tam tersiydi. Sadece görünüşte değildi, bu adam diğerine göre oldukça kibar ve sevecen görünüyordu. Bu iki adamın aralarında bir bağ olması genç kız için şaşırtıcıydı.
"Sen de Mary olmalısın. Korkmana gerek yok. Sana zarar vermeyeceğim. Benimle konuşabilirsin. Kuzenime benzediğim pek söylenemez. Ayrıca, laf taşıyan bir adam da değilim. Yani konuştuklarımız aramızda kalabilir." dedi, ama elbette ki Katherine buna inanacak değildi.
Katherine göz ucuyla adama baktı. Yüzünde hafif bir tebessüm vardı ve sabırla ona bakıyordu. Katherine bu adamın kuzeniyle uzaktan yakından hiçbir alakası olmadığına karar verdi. Sonuçta kuzeni suratsızın tekiydi. Yüzünde meymenetten eser yoktu. En azından bu adam nezaketten nasibini almışa benziyordu. Ah, o adamı görmeye dayanamıyordu.
"Ona hiç benzemiyorsunuz." dedi Katherine ve tekrar kafasını tavana doğru çevirdi.
Ewan sırıttı. "Biliyorum, ben daha yakışıklıyım." dedi kendini beğenmiş bir tavırla.
Katherine, Ewan'ın aksine söylediklerine gülmedi. Başını tavana doğru çevirdi. Yattığı yerden doğrulmaya çalıştı ancak her tarafı ağrıyordu. Dirseklerinin üzerinde doğruldu. Ewan ise ayakta duruyor ve Katherine'e tepeden bakıyordu. Bakışları merakla kızın üzerindeydi. Pencerenin önündeki sandalyeye doğru yavaş adımlarla ilerledi ve oturdu. Katherine odayı incelerken, o da kızın her hareketini izlemeye koyulmuştu.
"Bu arada, oldukça şanslı olduğunu söylemeliyim. Attan düştüğünde bir yerini kırmamış olman bir mucize. Gerçekten sert bir düşüştü."
Genç kız her tarafı ağrıdan sızlayan bedeninden bunu rahatlıkla anlayabiliyordu. Yüzünü buruşturdu.
Oda çok genişti. Katherine'nin uzandığı yatak oldukça büyüktü. Duvarın kenarında büyük ahşap bir sandık, köşede oldukça kaliteli olduğu göze çarpan bir dolap bulunuyordu. Hemen sandığın üzerinde bir ayı kürkü asılmıştı. Yerler ve duvarlar taştandı. Odanın aydınlanmasını sağlayan duvara monteli mumlar vardı, bu da odanın hoş bir loşkukta olmasını sağlıyordu. Hava kararmıştı ve oda da genç kızın dikkatini çeken başka bir kapı daha vardı. O kapının ardında ne olduğunu kestiremiyordu ancak merak ettiğini inkar edemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş ve Barut
Historical FictionLord Worhington'ın asi ve gururlu yeğeni Katherine Blackstone, amcasının onu acımasız bir lord ile evlendirmesine izin vermemek adına İngiltere'den kaçar. Ancak işler planladığı gibi gitmez ve Jensen McGreen ile karşılaşma talihsizliğine uğrar. Yayı...