Jensen mutfağa uğrayıp, hiç düşünmeden iki şişe romu devirdi. Kendine bir şişe daha rom aldıktan sonra kendini odasına doğru yönlendirdi. Yol boyunca sanki ne yaptığını, nereye gittiğini bilmezmiş gibi yalpalayarak ilerledi. Kapısının önüne geldiğinde duraksadı ve içeri gireceği sırada odasında birisi olduğunu fark etti. Kapının ağzında durup beklerken kim olduğunu görmek için karanlıkta gözlerini kıstı. Baktığında arkası dönük olan yeni hizmetçinin yatağını yerleştirdiğini gördü. Bu saatte bu lanet olası kızın odamda ne işi var, diye düşündü Jensen. Şu anda sarhoştu ve tek istediği bir an önce hiçbir şey düşünmeden yatağına uzanıp uykuya dalmaktı. Tabii olanları düşünmeden nasıl uyuyabileceğini bilmiyordu, ama en azından denemeliydi.
İçeri girdiğinde, kendisini fark eden hizmetçi kız büyük bir gülümsemeyle arkasını döndü. Ardından çekici bir şekilde kalçalarını sallayarak yanına vardı. "Efendim, çarşaflarınızı yeniledim ve size yeni yıkadığım kıyafetlerinizi getirdim." derken kirpiklerini cilveli bir şekilde kırpıştırıyordu. Bu ise Jensen'in sadece midesini bulandırıyor, şapşal kıza daha fazla öfkelenmesine neden oluyordu.
"Ah! Öyle mi?" dedikten sonra kızın yanından sıyrıldı ve yatağına ilerlemeye başladı. Sarhoş olduğu için bir an tökezleyerek yere kapaklandı. O kadar sarhoştu ki, karanlıkta adım attığı yeri bile neredeyse görmekte güçlü çekiyordu.
Bunu gören hizmetçi kız, Jensen'ı tam yere düşmeden kolundan tutarak kendine çekti ve burun buruna gelmelerine sebep oldu.
Ufak tefek kız, Jensen gibi ağır ve heybetli adamı güç bela, küçücük bedeniyle yatağına taşıyarak oturmasını sağladı ve adamın üzerindeki gömleğinin düğmelerini yavaşça çıkararak yatağının kenarına bıraktı. Ardından da çizmelerini çıkararak yatağın dibine koymuştu.
Jensen, kızın kendisini soymasına müsaade etmek istemiyordu ancak ağzını açıp bir şey söylemek için kendinde yeterli gücü bulamıyordu. Kız, kendisini omuzlarından tutup yatağa bırakmaya çalıştığı sırada, Jensen kendini tutamayarak aniden yatağa düşünce, kızda onun ağırlığını taşıyamayarak anında üzerine kapaklandı. Kız üzerinden kalkmaya çalışırken Jensen, "Mary," diyerek inledi farkında olmadan.
Duydukları karşısında ağzı şaşkınlıktan açık kalan kız, ne yapacağını bilemedi. Ama bildiği bir şey varsa o da Jensen'ı ne kadar arzuladığıydı. Kalede çalışmaya başladığından beri onu arzuluyor, dikkatini kendisine çekebilmek için bin bir türlü şey yapıyordu. Ancak hepsi sonuçsuz kalmıştı. Çünkü efendisi onunla ilgilenmiyordu. O sadece onun gözünde bir hizmetçiden başka hiçbir şey değildi. Peki, ya o sürtüğe ne demeliydi? Tanrı bilir ne numaralar yaparak efendisini baştan çıkarmıştı. Adını sayıkladığına göre mutlaka aralarında bir şeyler olmuş olmalıydı. Zaten onu gördüğü ilk günden beri nefret ediyordu. Şu anda efendisine olan arzusu o kadar büyümüştü ki gözü döndü.
"Sizi ne kadar arzuladığımı bir bilseniz efendim." dedi kız Jensen'ın önüne gelen saç tutamlarını saçının arkasına iterek.
"Mary," dedi Jensen, bir kez daha inleyerek.
"Size onu unutturacağım efendim. Kimin daha iyi olduğunu size göstereceğim." dedi arzudan fısıltıyla çıkan sesiyle.
Sonra adamın üstünden kalkarak üzerindeki elbiselerinden kurtulmaya başladı. Ardından Jensen'ın pantolonunu da tek hamlede çıkararak yere fırlattı ve Jensen'ın üzerine çıktı.
"Sizi o kadar arzuluyorum ki Lordum." diyerek kız Jensen'ın dudaklarına kapandı. İkisi de çırılçıplaktı.
Kız, birkaç öpücükten sonra Jensen'ın da ona karşılık verdiğini hissedince arzudan ıslandığını hissetti. Jensen, kızı kalçalarından kavrayarak erkekliğine doğru çekti ve hiç düşünmeden içine girerek aletinin açlığını giderdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş ve Barut
Historical FictionLord Worhington'ın asi ve gururlu yeğeni Katherine Blackstone, amcasının onu acımasız bir lord ile evlendirmesine izin vermemek adına İngiltere'den kaçar. Ancak işler planladığı gibi gitmez ve Jensen McGreen ile karşılaşma talihsizliğine uğrar. Yayı...