26. BÖLÜM

28.5K 1.3K 107
                                    

Jensen'la karşılaşmak onun istediği son şey bile değildi.

Katherine nefesini tutmuş, şaşkınlık ve az önce aralarında yaşanan küçük kargaşanın getirdiği heyecanla göğsü kalbini deli gibi dövmeye başlamıştı. Nasıl bu kadar şansız olabiliyordu? Ondan kaçmaya çalıştığı her an, sanki inatla kendini onun kucağına atıyormuş gibi hissediyordu. Evet, kaçıyordu. Onu duvarın üstünde gördüğü ilk andan beri hemde. Kaleye girdikten sonra da ondan kaçmaya, olabildiğince görünmez olmaya çalışmıştı. Jensen deli gibi her yerdeydi ve ondan kaçmak düşündüğünde de zor olmuştu. En sonunda onu göreceğinden endişelenerek, son çare kendini dışarı atmıştı. O an yaşadığı heyecan ve panikle düzgün düşünememiş, aklına gelen ilk fikirle ormana doğru koşarcasına ilerlemişti.

Nereye gittiğini umursamamıştı. Yeterki ondan olabildiğince uzaklaştığından emin olmak istiyordu. Gecenin karanlığında, ormanda ilerlerken yorgunluktan bitap düşmüş ve deli gibi susamıştı. Gölü gördüğünde de hızlıca kenarına gelerek kana kana su içmişti. Elini ve yüzünü temizce yıkadıktan sonra kendini en yakın ağacın altına atıvermişti. Kıyafeti için yapabileceği bir şey yoktu, ki zaten üstünde kıyafetinden de eser kalmamıştı; her yeri yırtılmış, tamamen ıslanmış ve kan, toprak ve çimen lekesiyle kapkara bir şeye dönüşmüştü. Odasına dahi uğramak için bir fırsat yakalayamamıştı.

Şimdiyse, karanlığın içinde kendi gözlerine kenetlenen siyah gözlere dehşetle bakmaktaydı. Sebebi korku değildi, aksine hissettikleriydi. Deli gibi görmek istediği ve aksine bir daha görmemek için her şeyini verebileceğini sandığı adamla burun buruna gelmek, gitmek konusundaki kemik gibi kararlılığını yumuşacık bir şeye dönüştürüyordu. Kendi duyguları yüzünden içinden çıkamadığı bir durumun içinde nefes alamıyordu.

Katherine adamın gözlerine baktı; öylesine yakınlardı ki, nefesi azgın dalgaların kayaları dövmesi gibi yüzündeki tüm hücreleri uyarırken, hisleri bir denizanasının duyargaları gibi etrafında dalgalanıyordu.

"Olamaz mı?" dedi Jensen kaşlarını muzip bir şekilde çatarak. "Sanırım görmeyi umduğun kişi ben değildim?"

Katherine'in içinden küçük, soğuk bir kasılma geçti. Bir anda cavap verecek nefesten dahi yoksun kalmıştı. Sadece birkaç hafta öncesine kadar ona karşı hissettikleriyle, şu anda yakınlığından dolayı vücudunda duyduğu sıcaklık ve derin arzu arasında dağlar kadar fark vardı. Jensen'in odasına geldiği o akşam her şeyi değiştirmişti. Böyle bir şeyi düşünemezken, şimdi vücudu ve hisleri ona adeta ihanet ediyordu.

Jensen'i gördüğünde heyecanlanmıştı ve bu kesinlikle kötü anlamda değildi. O akşamdan sonra onu bir daha göreceğine hiç ihtimal vermemişti, çünkü gitmek için nihayet özgürdü. Elbette ki bu özgürlüğünü sonuna kadar kullanıp buradan en kısa zamanda gitmeyi düşünmüştü. Ama şimdi, kafasında tasarladığı yol, çok başka bir yere evrilmişti.

Ve bundan memnun değildi.

Düşüncelerinden sıyrıldı ve kendini bulunduğu ana odaklamayı başardı. Adamın gözlerine bakarken suyu çekilen boğazını ıslatabilmek için yutkundu. Düz, ifadeden yoksun bir sesle, "Ke-kesinlikle sen değildin." dedi. Bocalama yaşadığı için kendine küfretti.

Jensen'in eli, genç kızın belini sahiplenici bir şekilde kavrarken, baş parmağını belinin kıvrımında yavaşça ileri geri okşadı. Bakışlarında Katherine'in bu zamana kadar gördüğünden çok daha farklı bir ifade vardı; yumuşacık, Katherine'in kalbindeki hisleri sorgulamasına neden olacak garip bir ifadeydi bu.

Katherine titrek bir nefes aldı; teninin üstünde dolaşan parmakları dokunduğu her yeri ateşe veriyor gibiydi ve bu, genç kıza dayanılmaz bir işkence veriyordu. Ellerinin altından kurtulmak istermiş gibi hafifçe kıpırdandı.

Ateş ve BarutHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin