9. BÖLÜM

33.7K 1.6K 21
                                    

Katherine, ses çıkartmamaya özen göstererek, sessiz koridorda yavaş ve temkinli bir şekilde ilerliyordu. Kimsenin uyanmaması için parmak uçlarında yürüyordu, zira en ufak ses burada kolaylıkla yankı yapabilirdi. Titrek mum ışığında yolunu bulmaya çalıştı. Etraf zifiri karanlıktı. Bu karanlık onu ürpertse bile, kesinlikle kaçmasına engel değildi. Buradan gitmeyi kafasına koymuştu ve yapacaktı da. Elinde hali hazırda bu kadar müthiş bir fırsat varken, değerlendirmemek aptallık olurdu. Tehlikeli yollardan geçerken kendisini koruyacak ve her yolu avucunun içi gibi bilen birisi olacaktı yanında. Ayrıca atları saymıyordu bile. Çalmasına gerek kalmamıştı. Ödünç alacaktı. Sonrasında, nasılsa Kingston onları sahiplerine bir şekilde ulaştırabilirdi.

Mutfağa geldiğinde, yavaşça kapıyı araladı ve arkasına dönüp birileri var mı diye kontrol etti. Kimseleri göremeyince kapıyı arkasından usulca kapatıp Kingston'ı beklemeye başladı. Umarım planları kusursuz bir şekilde işlerdi, yoksa gerçekten ikisininde başı belaya girecekti. Çıt çıkarmadan mutfakla endişeyle bekliyordu. Nedenini bilmediği bir his vardı içinde. İçi rahat değildi nedense. Ancak şu anda ne hislerinin, ne de duygularının bir önemi vardı. Sonunda buradan kurtulacak ve özgür olacaktı. Şu anda tek düşünebildiği buydu.

Effie'ye ve Cameron'a veda dahi edememişti. En çok onun için üzülüyordu. Keşke bugün Effie ile daha fazla vakit geçirebilseydim diye düşündü içinden. Onları gerçekten özleyecekti. Ona her zaman iyi davranmışlardı. Ona zor işler vermemiş, onu hiçbir zaman dışlamamışlardı. İngiltere'deyken bile hiç bu kadar içten kibar ve iyi bir arkadaşı olmamıştı. Genelde, Katherine ile ya babasından kalan yüklü serveti yüzünden, ya da unvanı yüzünden arkadaş olurlardı ancak Effie çıkar gözetmeden onunla arkadaş olmuştu. Bir de Ewan vardı. Jensen'ın kuzeni olabilirdi, fakat kendisine buraya geldiği ilk günden beri hep iyi davranmış ve güler yüzlü olmuştu. Jensen gibi asık suratlı, huysuz ve barbar değildi. Ahh! Aklına gelince bile sinirleri bozuluyordu. Ancak sonra onunla yaşadığı anılar geldi aklına. Daha önce birçok erkek ona kur yapmış ve ona dokunmuştu, ancak hiçbiri Jensen'ın dokunuşları kadar onu etkilememişti. Çünkü, tam anlamıyla sinir bozucuydu. Kendisini bu denli etki altına almasından nefret ediyordu. 

Duyduğu tıkır üzerine düşünceleri dağıldı ve endişeli bir şekilde başını arkaya çevirdi. Hiçbir şey göremedi. Elindeki mumu, ne olduğunu görebilmek için sesin geldiği yöne doğru kaldırdığında ışığın hemen önünde Kingston'ın yüzü olduğunu görünce korkudan yerinden sıçradı.

Elini göğsüne koydu. "Beni hep bu şekilde korkutmak zorunda mısın, Tanrı aşkına!" dedi fısıltıyla.

"Haklısın, özür dilerim. Acele etmemiz gerekiyor. Yarım saat sonra askerler hazırlık yapmak için ahıra gelmiş olacaklar ve o zamana kadar atalarımız alıp çıkmamız gerekiyor." dedi aceleyle kızın bileğini tutarak.

"Peki ya kapı?" diye sordu Katherine merakla.

"Merak etme, arkadaşım Duncan bize yardım edecek."

Katherine kuşkuyla, Kingston'ın sert çenesine baktı. "Bundan nasıl emin olabiliyosun? Kaçtığımda sorgulanacak, hatta ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir. Herşeyi anlatmak zorunda kalacak. Seninde hayatın tehlikede olacak."

Kingston'ın gözleri, Katherine'in gözleriyle buluştu. "Duncan asla sesini çıkarmaz." dedi kendinden emin bir şekilde.

"Nasıl?"

Kingston omuz silkti. "Bunu yaptığı anda Jensen'dan önce onu benim öldüreceğimi bilir... Ve ben kesinlikle idam yerine ilkel yollarla öldürme taraftarıyımdır." dedi.

Katherine titredi. "Ne demek istiyorsun?"

Kingston'ın gözleri arayla parladı. "Bilirsin deri yüzmek, ayakları bağlıyken denize atmak, canlı canlı yakmak gibi yöntemler." dedi sırıtarak.

Ateş ve BarutHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin