Geri Dönüş

538 36 2
                                    

Bugün.. Bugün o gündü. Geri dönüş günüydü. Emmet geri gelecek herkes huzura kavuşacaktı. Ve ben.. Heycanlıydım. Önceki dolunaydan daha fazla. Önceki dolunayda zaten umudum yoktu. Bu kadar kolay olması zaten kanıtlıyordu. Kolay olan herşey bilin ki yanlıştır. Bir soruyu çözerken kolayca yaptıysan, yanlış yapmışsındır. Üstüme mavi kot şort ve herhangi bir tshirt giydim. Rahat olmalıydı bence.

Herşey hazır ve sadece savaş bekliyordu bizi. Korkuyor muydum?, hayır. Sadece her şeyin bu kadar kolay olmasını ummuyordum. Biliyorum o kadar engel aştık ama bunlar gerçek engel değildi. Tek kurtuluşumuzun bir iksir olduğunu düşünemezdim, ki herşeyin huzura kavuşması böyle kolay olmamalıydı. İçimdeki kötü his bunu kanıtlıyordu. Ve en önemli görev de bana aitti. Kendime güveniyordum ama olacakları bilmeden hareket ediyordum. Ki, bu bana göre değildi.

"Hadi bakalım." Diyerek kötü hissettiren düşüncelerimi kenara atıp evden çıktım.

Herkesin beni beklediği belli olduğunda onlara masum bakış attım ve yanlarına ilerledim. "Hazır mıyız?" Bay john'nun konuşmasıyla ciddiyetimle ona döndüm. "Herkes plana uyacak." Emir verici cümle değildi. Yapmamız gereken bir cümleydi. Bana baktığında kafamı salladım.

Hızlı koşmalarla birlikte emmet'ın geleceği yerde toplandık hepimiz. Ben büyük bir ağaca yerleşmiştim. Diğerleri hazır ve onu bekliyordu.. Ölüm canavarını.

Yapmacık öksürük sesi geldiğinde bizimkilere baktım. Hepsi bana bakıyordu. Ve ben hiç bir şey anlamamıştım. Ellerimle 'ne' dercesine işaret gönderdim. Onlar arkamı gösterdiklerinde arkamı döndüm ama birşey yoktu. Ağaç, ağaç görüyordum. "Ne var?" Sessizce konuştum ama bana kötü bakışlarla baktılar. "Ne var?" Normal ses düzeyiyle konuştuğumda arkamdan bir hışırtı gelmişti. Daha doğrusu aşşağımdan. Canavar yukarı doğru baktığınd refleks olarak hemen ağaca yaslanıp kendimi sakladım. Bir yandan da kendime nasıl canavarı fark etmediğim için küfür ediyordum. Tutunduğum ağaç sallanmaya başladığında, "kahretsin." Diyerek hemen kalın bir dala geçtim. Beni görmesini umursamamıştım. Elimde ona ait bir iksir vardı. Yukardan da dökebilirdim ama sıçrayarak bazı kurtlara gelebilirdi.

Bir yandan ok sesleri bir yandan da kılıç sesleri ile kendime geldim. Canavarın kükremelerini umursamayarak hemen yukardan üstüne atladım. Eliyle ensesine yetişmeye çalışıyordu ki, iyi ki kolu kısaydı. İksiri açamıyordum çünkü emmet bir türlü yerinde durmuyordu. Ayakta durmaya çalıştım. İksiri açtığımda hemen telrar yerimi aldım. "İşte şimdi bittin!"

Şişedeki tüm iksiri kafasından aşağıya döktüğümde lanet kafam akıl edememişçe ayağımı unuttu ve iksir ayağına gelmişti. Anında sızı ayakkabının içinden girdiğinde hissettim. Ayağımdaki acıyı, ölüm hissini tattım.

Emmet yere yığıldığı için hemen kendimi yere attım. Herkesin bakışları benden ışık saçan emmet'a döndüğünde ayağıma baktım. İksirin rengi gitmişti. Ama kesinlikle ayağımı yere basamıyordum. Ve.. Onlara.. Sandraya, Alberta.. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Ölümden ailemin öldüğü günden beri korkmuyordum. Emmet vücudundan ışık saçarkan yere yığılmıştı ve ve acı dolu kükremeler savuruyordu etrafa.

Yavaşça vücudu küçülüp kaybolduğunda.. Onu görmüştük. Asla affedemeyeceğim insanı.. Belkide arada konuşabileceğim insanı.. Emmet'ı.

Kısık gözleriyle yerde yatıyordu. Ve ilk defa onu görüyordum..

***

"Başım dönüyor." Herkese tek tek bakan ve sanki yeni dünyaya gelmiş gibi davranan Emmet'a gözlerimi çevirdim.

"İlk önce bize hesap vericeksin." Ters kurduğum cümleyle bana masumca baktı. "Herkes senin yüzünden öldü." Diyerek tamamladım cümlemi.

"Hepiniz biliyorsunuz kate dönüştürdü." Kate'ye baktığında sinirle  kalkıp omzuna vurdum. "Onun suçu yok! Kardeşiyle ilişki kuran sensin!" Herkesin bana bakmasıyla devamını getiremediğim cümleyi durdurdum. "Malia, sakinleş." Tamam dercesine sandraya baktım ve tekrardan emmeta döndüm.

"Bakın gerçekten üzgünüm. Biliyorum," diyip bana baktı. "Malia haklı. Kate'yi suçlayamam, herşey benim yüzümden." Bunu demesini beklercesine kafamı salladım hızla. Ama yaptığımın bir aptallık olduğunu fark ettiğimde biraz eğilerek yere baktım. Bazı kişilerin gözü benden giderken tekrar emmeta baktım. "Ben karar verdim ki, burdan gidiyorum. Hiç birinizin beni affetmemesini doğal olarak karşılıyorum. Her şey için teşekkürler." Yavaşça ayağa kalktı ve hepimize teker teker baktı. Üzülceğimizi zannedebilirdi, ama benden bunu beklememeliydi. Herkesin gözü ondaydı ve kıpırdamıyordu bi kişi bile. Şaşırmıştım. Bay john'dan bunu beklemezdim. Bay john içimi okumuş gibi ayağa kalktığında emmet arkasını döndü. "Gitmek zorunda değilsin. Samimi olmamak şartıyla kasabada kalabilirsin." Bay johna sinirlendiğimde sandra bunu tahmin ederek kolumdan tuttu. "Her neyse, ben gidiyorum." Bu cümlemden herkesin anlayacağını umuyordum. Özellikle de bay johnun.

Ayağa kalktığımda bir an başım dönsede umursamadım. Kapıya doğru yöneldim. Kapıyı açarken etraf kararmaya başlamıştı. Ve ne yapacağımı bilmeyerek biyere tutunmaya çalıştım. Bir yandan da diğer elimi başıma götürdüm. Kısık gözlerimle etrafa baktım. Göremiyordum. Hiç bir hissi yaşamıyor gibiydim. Ne yaptığımı bilmiyordum. Karşımda kime, neye bakıyordum söz konusu. "Hey, malia! İyi misin?" Yankılanan boğuk ve kötü gelen sesle yüzümü buruşturdum. Kulaklarım çınlamıştı. Birinin belimden tutmasıyla kendimi bıraktım. Dünyayı turlayan bir kişiden daha yorgundum. Boğuk sesler kafamı şişiriyordu. "Gözlerini aç!" Gözlerim kapalımı değil mi onu bile bilmiyordum. Ayaklarım yerden kesildiğinde iyice kendimi bıraktım artık.

Ne olacağını bilmeyerek, nefes almayarak bıraktım kendimi.

***

"Ne oluyor baba!" Baba dediğim kelimeyi umursamadım. Ağız alışkanlığıydı. Ama bir önemi yoktu. Malia'ya bir şeyler oluyordu.. Ve hiç birşey yapamıyordum. Nefes almıyor gibiydi. Ya da öyleydi. "Nefes almıyor! Bir şey yapın!" Onu koltuğa yatırdım. O sırada babam şişeyle siyah bir şey getirdiğinde elinden tutup durdurdum. "One?!"

"İyi edecek. Merak etme." Elimi çektim ve içirmesine izin verdim.

Ne yapacağımı bilmiyordum. Neden böyle olmuştu oda aklımdan çıkmıyordu. Aniden olması.. İyiye işaret değildi belkide. Ellerimi kafama getirdim ve vurmaya başladım. Ericanın durdurmasıyla ellerimi duvara vurmaya başladım bu sefer. "Ne oluyor!!"

Babamın, "kahretsin!" Demesiyle ona döndüm.

"Ne- ne oldu!"

Bana yavaşça baktı. Babam demeye artık çekindiğim kişiye, ama bunu şuan umursamadığım ortadaydı. "Ne oldu diyorum!" Omzundan ittiğimde bir adım geriledi ve gözümün içine baktı. "O emmeta koyduğumuz iksir.." Diyerek bir yere baktı. Baktığı yere baktığımda ise.. Malianın ayağı kesinlikle.. "Bu- bu ne?" Sessizce söyledim. Herkes şok olmuş bir şekildeydi zaten. "Emmeta dökeceğimiz şey.. Ayağına gelmiş." Ayağı yanmış gibiydi.. Ezilmiş gibiydi.. Acı çekmiş gibiydi.. Hayatını tehlikeye atıp bunu söylememişti bize..

"Ve hayatı tehlikede.." İşte her filmin sonunu getiren o cümle. Filmlerde göz yaşı döktüğüm o sahne. Söylediği dn korkunç o cümle. Söylemesinden korktuğum o cümle..

Kurt kızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin