"Malia." Gözlerimi aralayarak etrafa bakındım kimse yoktu. "Hı?" Bi süre cevap gelmedi. Tekrar seslendim. "Sandra sabah sabah uyandırıyosun sonrada cevap vermi- oha! Burda ne işin var senin?!" Karşımda bana gülerek bakan albertı şuan parçalamak istiyordum. "Hatırlıyatıyım, bu sabah herkes depoda olacak." Dedi. Saçlarımı geriye attım. Yüzüme yapışmışlardı. "Bana emir verme. Gelicez heralde. Şimdi çık git evimden." Dedim ve yorganı yüzüme kadar çekerek gözlerimi kapattım. "Aynı şeyi yapıyorsun yine. Herkes toplandı malia. Sandra seni uyandıramadığı için ben geldim. Bu demek oluyorki onca insan seni bekliyor."
Yüzümden yorganı hızla çektim ve sinirle konuşmaya başladım. "Albert beni uyandırdın. Bak gözlerim açık. Daha uyuyamam zaten. Çık git evimden!" Ellerini 'ben birşey yapmadım' dercesine kaldırdı. "Tamam. Sakin ol. Ve gel." Dedi ve evden çıktı. Sinirle yorganı sıktım.
Çok zor.
***
"Şimdi bay john gelecek. Kendisi babam olur. Plan için bize yardım edecek." Dedi bay ego albert. Daha sonra yaşlı bir adam kapıdan girdi ve yanımıza geldi.
"Ben john. Planlamalarda size eşlik edeceğim. Öncelikle dolunaya kadar vaktimiz olduğunu söylemek istiyorum. O zamana kadar her şey hazır olmalı." Dedi ve çantasından çıkardığı ışıklı ucu sivri bir şeyi gösterdi bunun ne olduğunu bilmiyordum.
"Bu aleti nereye sabitlersek ölüm canavarı oraya gelecek." Sözünü keserek elimi kaldırdım. " adı ölüm canavarı mı?"
Bana baktı bir süre. "Sorun mu var?" Neden ben?
"sorun yok. Ayrıca size düzgün bir soru sordum. Sorun mu var demenize gerek yoktu. Direk 'evet' cevabını verebilirdiniz. Hani soru sorduktan sonra insanlar evet yada hayır derler ya, ondan bahsediyorum." Bana doğru yürüdü. Kötü bir bakış attı. Buna 'seni parçalarım.' Bakışıda denebilirdi. Kollarımı göğsümde birleştirdim ve bende ona yaklaştım.
Oğlunun kime çektiği belliydi."Ölüm canavarı dediğim anda adının o olduğunu anlamış olman gerekiyordu. Ama galiba bunu anlamakta zorlanıyorsun. O zaman cevap vereyim. 'Evet ölüm canavarı'" dedi ve geri geri yürüyerek albertin yanına geri döndü. Albert'a baktığımda bana bakarak pis pis gülüyordu. Ona öyle bir bakış attım ki gülmesi kesildi.
"Napıyorsun sen malia?" Sandraya döndüm. "Soruma cevap vermedi. Napıyım?" Göz devirdi. Önüme döndüm. Tekrar albertın babası konuşmaya başladı.
"Bu aletlerden bir çok yere koyacağız. Ve bunlardan olduğu yere bu kurt sürülerinden en az 60 kişi koyacağız. Canavar hangi tarafa gelirse, o taraftaki kişi bize bir işaret gönderecek bizde oraya gelerek canavarı alt edeceğiz." Sonra o aleti çantasına geri koydu.
"Peki nasıl alt edeceğiz diyorsunuz değil mi? Oraya da gelelim. Benim özenle hazırladığım kılıç vs. Gibilerini size vereceğim. Her birinizin bunlardan olacak." Dedi ve arkasından bir kılıç alarak bize gösterdi. Özenli olduğu belliydi ama bu adamı sevmemiştim.
Kılıç parlıyordu resmen. "Bu kılıçlar bildiğiniz normal kılıçlara benzemez. Bunuda belirteyim. Özel malzemelerle elde ettim. İsterseniz bir test edelim." Dedi ve yerde herhangi bir taşı alıp önüne koydu. Kılıcı taşa doğrulttu. Ve hızla kesti. Ağzım açılcak gibi olduğunda hemen fark edip kendimi geldim.
"Canavarı daha önce görmüştüm ve savaşmıştım. Eğer taşı böyle ortadan ikiye doğru kesebiliyorsa ve canavarın bedeni bu kadar da sert olmadığı için onu yenebiliriz." Dedi ve derin bir nefes aldı.
"Burda bitmiştir. Şimdi herkes gidebilir. Sen hariç." Dediğinde kime dediğine baktım. Bana bakıyordu. Al başına belayı.
Sandrada benle beraber gelince onu durdurdum. "Sen git. Gelicem ben." Dedim. Sözümü dinlemedi. İkna etmekle uğraşmadım. Bay john elindeki kılıcı bana doğru uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt kız
Fiksi RemajaÖlüm canavarı, kurtların başı. Yıllardır ondan kaçarak yaşadım. Annemin babamın ölümü bu yüzdendi. Ne annemi ne babamı kurtarabildim. Bizi bulmayı başarıyordu bir şekilde, biz ise korkarak başka bir yerlere gidiyorduk. Bıkmıştım. Önüme benim gibi ol...