Arabaya bağladığım bilgisayarın önünde, yerde bağdaş kurmuş oturuyorduk. "Ne görüyorsun?" Bilgisayara diktiğim gözlerimi kaldırdım ve iç çektim. "Hiçbir şey," diye horumdandım. Arıza tespit evresinde çakılıp kalmıştım.
"Hangi akla hizmet arıza gösteriyor diye beyin sıfırlanır ki?" diye söylendim. Sonuçta beyin zaten arızaları göstersin diye vardı. Ya da en azından en önemli faktörlerden biriydi bu. "Bu çalışıyor değil mi. Madem arada istop ediyor, ettiği anda bilgisayara bağlamalıyız. O anda ne gösterecek bir de ona bakmalı. Sahibiyle konuşalım bunu. Arıza göstermiyor, ya böylece geri vereceğiz ya da biraz kullanıp arızalanınca tekrar bilgisayara bağlayacağız..."
"Bir de bugün parçaları ısmarlamalıyız," dedi Emre. "Doğru, o kâğıtları getirsene bir oradan." Çıkmak üzere olduğu büroya tekrar girdi. Tekrar bilgisayara baktım ve onuncu kez olmasına rağmen bir tarama daha yaptırdım. Yine sonuç çıkmayınca arıza tespit cihazının kablolarını arabanın elektronik kontrol ünitesinden çıkardım ve aletleri toparladım.
"Ne oldu?" diye sordu biri. Büroya doğru döndüm. Emre kapının girişinde, ellerinde kâğıtlarla donakalmıştı. "Ne oldu?" diye tekrarladı Hamza. Gözlerini kâğıtlardan aldı ve bana baktı sonra tekrar kâğıtlara. Sonra benim jetonum düştü.
"Hemen de bul zaten sakladıklarımı," diye mırıldandım. Hayır ben zaten söyleyecektim. "Sözleşmeler iptal mi oldu?" diye sordu sonunda. "Ne?" "Nasıl ya?" Bir iç çektim ve çalışanlarıma baktım teker teker. Ben ne yaptım böyle ya?
"Hm. Arkan holding, Erez holding ve Kaya Group," dedim. "Yani 5 şirketten üç tanesi, bu zarardayız demek olmaz mı?" diye sonuca bağladı hemen. Süper zekâ. "Şimdilik değil ama coming soon misali öyle de diyebiliriz," diye onayladım. "Anladım." Kaşlarım havaya kalktı. 'Bu iyi bir şey galiba' diyecektim ama kendimi tuttum. Durumumuz ciddiyet gerektiriyordu.
"O zaman ayrılmak isteyen olursa sorun değil," dedim "Zor zamanlara giriyoruz gibi." Gözlerim Hamza da takılı kaldı. "Neden bana bakıyorsun, ilk benimi kovacaksın?" deyince ona şaşkın şaşkın baktım. "Saçmalama," dedim inanamayarak. "Sonuçta sen evlisin, iki kişilik düşünmelisin."
"Sen saçmalama. Yazar mı bizim kitabımızda zoru görünce kaçmak." Gülümsedim. Buradaki 'zor' Zeyd Arkan'mı oluyordu? Kimse onun adını anmamıştı ama herkes az çok biliyordu üç sözleşmenin birden durduk yere iptal olmayacağını. "Aynen, hem sen bunu da halledersin," diye katıldı Selim.
Yaa. Allahtan sulu göz değilim. Bu kadar güven fazla değil mi bir insana?
"Okula ilk geldiğin gün daha dün gibi aklımda." "Aah hayır," diye kıvrandım. Gülüştüler. "Neden o günü unutmuyoruz ki?" dedim oflayarak. "Unutulur mu o gün? Vicdansız." Gözlerimi devirdim. "Yani bana kalsa çok güzel unuturdum," diye homurdandım.
"Hayatımın en ilginç günüydü bence. Otomotiv bölümünde kız varmış diye dolanıyordu hikayen. Ama tabi kimse kız kız beklemiyordu. Erkek Fatma düşünülmüştü daha çok." Yüzümü kırıştırdım. "O tamamen sizin önyargılı olmanızla alakalı," diye kestim sözünü.
"Hadi be ordan. Kim bilebilirdi ki senin ilk gün elbiseyle geleceğini."
Gözleri eğlenceyle parıldarken uzaklara daldı. "Ya!" diye haykırdım. "Daha kaç kere söyleyeceğim. Tamamen istem dışı gelişti o mesele." Yine güldüler. Ah Yavuz sen yok musun, ben sana nasıl inandım ya. "Hı hı evet, biliyoruz," dedi Selim alayla.
"Ya bir yürü git. Şimdi hiç gerek yok eski günleri yad etmeye bence," diye konuyu kapatmaya çalışma çabalarım hiç de işe yarar gibi değildi. "Tam bir paradokstun. Gerçi hâlâ öylesin ya." Tekrar gözlerimi devirdim.
"Sarışın, cici elbiseli kız otomotiv okumaya gelmişti. Ben ilk sene hep kamera şakası sandım. Hatta sene sonunda baya bu kameralar niye hâlâ ortaya çıkmadı oldum," dedi Emre dalgın dalgın. "Hıı abart," dedim.
"Ama cidden. Otomotiv bölümünde kız görülmemiş bir şey sonuçta değil mi. Bir de sarışın. Şaka gibiydi." İstemsizce gülümsedim. Tamam olabilir. Belki. Biraz. "Ya, o sarışın 'cici' kız otomotiv bölümünü de bitirdi, bir de başımıza patron oldu." Cici derken elleriyle başının iki yanında tırnak içinde söylüyorum işareti yaptı. Zaten tırnak içinde söylemese kafa göz dalabilirdim.
"İşte o kapasite meselesi, kromozom değil."
"O zaman yeni işlere bakalım," dedim ardından.
"Baksana," dedi Ali. "Aslında bir zamandır aklımda bir şeyler var." İlgiyle ona döndüm. "De bakiim neymiş?" "Şimdi şöyle bir şey yapsak. Çarpık arabaları satıyorlar ya hurdacılar. Onarabileceklerimizi alsak, onarsak ve satsak? Yani bir nevi ticarete atılsak?" Biraz düşündüm. Güzel fikirdi aslında.
Yani kesinlikle yapabileceğimiz bir şey. Eğer doğru seçer ve onarabileceğimiz arabaları alırsak, güzel kâr edebiliriz. "Olabilir, neden olmasın?" dedim başımı olumlu şekilde sallayarak. "Bence bunu kesinlikle başarabiliriz." Evet biraz ver coşkuyu oldu sanki.
"Tamam, bunu bir araştıralım," diye ekledim ardından. "Çevredeki hurdacıları az çok araştırdım. Bir ara bakabiliriz. İşimize yarar şeyler vardır illaki."
"Bakın" deyip Ali'yi gösterdim. "Küçücük çocuk bile neleri düşünmüş. Örnek alın örnek" "Küçülsün de arabanın egzozuna girsin," deyip Ali'yi koluyla sıkıştırdıktan sonra saçlarını dağıttı Emre. "Alıştım artık Emre abi. Hatta geçen arabanın altından çıkarken kolumu kesmiştim, yarayı o kadar sıkı sarmıştı ki kolumu hissetmemiştim. Meğerse koluma kan gitmiyormuş. Kan kaybından kaçacakken Alya'ya tutuldum yani."
"Ne yapıyım? Aliş benim son göz ağrım" deyip önüne dökülen saçlarını düzelttim. "Ben de senin ilk göz ağrındın bana böyle davranmadın hiç!" deyip dudağını büzdü Emre çocuk gibi.
"Evlat olsan sevilmen. Ailene acıyorum." Selim her zaman ki gibi fırsatı kaçırmamıştı. "Sen benim çocuğum olsaydın kendi ellerimle bırakırdım yetimhaneye, üstüne de para verirdim."
"Ben diyorum size bu bana âşık diye ama siz inanmıyorsunuz." Selim'i bir süzdükten sonra "Şu hareketlere bak kaşı gözü bir ayrı oynuyor."
"Tamam bu kadar şamata yeter. Flörtleşmeniz bittiyse işimize koyulalım." Bu sözleriyle Hamza'nın olmayan çocuğuna bile dua ettim. "Allah korusun. Tek yastıkta kocarım da Selim'e varmam," deyip aşiret dizisi oyunculuğu yaptı Emre.
Selim ise hiçbir şey söylememişti. Bu tabi ki hiç hayra alamet değildi. Derken, arkasını döndü ve gitti. Bir süre sonra elinde bulundurduğumuz en büyük anahtarla geldi. Emre'nin gözleri büyürken "Giriş ve gelişmeye ne oldu?" deyip arkama saklanmaya çalıştı.
"Emre abi, Selim abinin ne zaman lafı dolandırdığını gördün. O sonuçların adamı" deyip ilgiyle Selim'e baktı Ali. "Ben en iyisi Selim beni zorla kaçırıp imam nikâhı kıymadan evet deyim."
Bazen bir bakış bin kelimeden daha anlamlıdır. Emre Selim'e 'tamam' anlamında kafa salladıktan sonra "Eline dokunma, onlar bana lazım," dedim. Selim bize yavaş yavaş yaklaşırken Emre omzumdan tutup beni ona itti. Arkasından "maaşından kesmezsem!" diye bağırdım gülerek.
"Nereye kaçtı?" diye sordu Hamza anlamayarak. "Gelinlik almaya gitmiştir," dedi Ali bıyık altından gülerken.
"Tanıdık bir hurdacı vardı, oraya gitmiştir" dedi Selim gülerek. Ne kadar sen şakrak geçse de günümüz, herkes görev peşindeydi. Emre bile olsa. "Güzel," dedim üstümdeki tozları çırparak. Ali'nin anlattıklarını yürürlüğe koyabilirsek her şey eskisi gibi olabilirdi. Sanki üzerimden bir yük kalkmıştı birden.
Ne güzel insanlar vardı benim çevremde. Ağzını yüzünü yediklerim.
O zaman artık intikamıma kafa patlatabilirdim.
Özür dilerim Yavuz.
![](https://img.wattpad.com/cover/126862240-288-k11903.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arıza tespit
RomanceGümüş rengindeki gözleri beni ilgiyle süzerken, "Neden tamircilik?" diye bir soru yöneltti. Birkaç saniye ölçercesine beklentili bakışlarına karşılık verdikten sonra, "Seni zerre ilgilendirmez," dedim sadece. Zaten benden daha iyi bir cevap beklem...