"Yeğeniyle görüşmeyi kabul etmişsin?" dediğinde Ali önce ona bakakaldım. Ağzımın o şeklinde açıldığını hissetsem de herhangi bir hâkimiyetim yoktu, sanki benden bağımsız çalışıyordu.
Yavaş yavaş sözlerini algılayınca elimdeki fincanımla birlikte ayağa fırladım. "Aaa..." dedim ağzım bir karış açık. Öyle mi yapmışım? Sonra bana şaşkınca bakan yüzlere baktım. Galiba yapmıştım. "Ben onu tamamen unuttum ya," dedim hayretle. Öyle ki benim şaşkınlığım onlarınkini bile geçmişti. Her birine tek tek bakarken içlerinde birinin bana bunu açıklamasını bekler bir tavır takınmıştım. Yapmıştım. Gerçekten yapmıştım. Bilinçaltım bunu kafamdan silip imha etmiş olsa gerek. Ben az önce işler yoluna girdi mi demiştim? Hay ben böyle işin...
"Böyle bir şeyi nasıl unutabilirsin acaba?" diye sordu Hamza ilgiyle. "Güzel soru..." dedim dehşet dolu, şaşkın ve düşünceli bir şekilde. Sonra kalktığım yere tekrar oturdum çaresizce. Yüzümü buruşturdum. "Ben bunu nasıl unuttum ya?" diye sızlandım kendi kendime. Cidden mümkün müydü böyle bir şey? "Düşünmeyi bile düşünmüyordun hangi ara kabul ettin?" deyince Ali tekrar onlara baktım. "Ben bir ara olayları akışına bırakmıştım, o zaman aktı herhalde," dedim dertli dertli.
Zaten normal bir yere aksa şaşardım. İlle de ters yöne akacak. Ben bunu nasıl yapmıştım? Ne tür bir ruh haliyle kalkışmıştım bu işe? Kararı verdiğimde de çok meraklı değildim ama bunu başarabilirim diye bir düşüncem vardı. Ama böyle unutup birden hatırlayınca sadece 'ben naaptım ya' diye düşünüyordum. "Söz ağızdan bir kere çıkar," deyince Emre sadece ifadesiz ve buz gibi bir bakış atmakla yetindim. Git git, yangına körükle git sen de. Zaten şurada depresyona girmeme ramak kaldı. Şimdi bir de bununla uğraş.
*****
Bir hafta önce
"Yavuz." Bitter çikolata gözlerini bana dikti. "Ben bir şey yaptım." "Her ne yaptıysan dün mü yaptın?" diye sorduğunda dudaklarım hafifçe yukarı doğru kıvrıldı. Nasıl da biliyor tipsiz. "Zaten o gidişin hiç hayra alamet değildi." Aynen, hiç değildi. Bir bilsen be dostum. Ben gaza geldiğimde bırakmayın beni ortalara. Bak daha biri bitmeden başka işler açtım başıma. "Anlat yine ne haltlar yedin?"
"Şu düşüneceğim bir mesele vardı ya. Ben onu kabul etmiş olabilirim," dedim tereddütle. Kabul etmiş olabilirim deyince sanki etmemiş olma ihtimalim da var gibi geliyordu kulağa. Keşke olsaydı dedi içimdeki ses ben sesini kısmadan hemen önce. "Düşüneceğin mesele..? Sen... ne? Evlenmeyi mi kabul ettin?" Yüzümü buruşturdum. Ben evlenmeyi mi kabul ettim?
Dehşet...
"Evlenmek deme ya," dedim huzursuzca kıpırdanarak. "Evlenmek demeyim? Sen daha kelimeyi duymaktan hoşlanmıyorsun kendini mi kabul ettin?"
Daha fazla dehşet...
"Ya ama abartma, haftaya evlenmeyeceğim. Tanışıp görüşmekten bahsediyorum." Sanki onu değil de daha çok kendimi ikna etmeye çalışıyorum söylediklerimle. Tanışıp görüşmek nedir ya? Elin adamıyla ne tanışıp görüşeceksem ben acaba. Sosyofobiyim ben. "Alya, sana asla ne yapıp ne yapmaman gerektiğini söylemem biliyorsun ama saçmalıyorsun. Sen bu hayatı hep oyun oynuyormuş gibi yaşamaya çalışıyorsun. Engeller aşıp, bir şeyler başarıp level atlamaya çalışıyorsun. Olmazsa bir daha deneriz kafasında her şeye dalıyorsun. Yapma. Otur bir düşün önce."
İki elimi de saçlarıma daldırdım. "Of Yavuz, yoruyorsun beni," diye sızlandım. Bana neden duymak istemediğim şeyler söylüyorsun? "Beni biraz ciddiye alır mısın lütfen?" dedi azarlarcasına ve ciddiyetle. Ciddiyet sevmiyorum ama ben. Çok geriliyorum ben ciddiyetten. "Tamam, aldım," dedim hemen, yoksa hayat derslerine devam edecekti. Akşama kadar dinle dur sonra. Sanki ben bilmiyorum. "Hala şamata gırgır. Bak bazı şeylerin dönüşü olmaz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arıza tespit
RomantizmGümüş rengindeki gözleri beni ilgiyle süzerken, "Neden tamircilik?" diye bir soru yöneltti. Birkaç saniye ölçercesine beklentili bakışlarına karşılık verdikten sonra, "Seni zerre ilgilendirmez," dedim sadece. Zaten benden daha iyi bir cevap beklem...