"Hani sen şimdi çok eminsin ya bütün bunlardan. Aşkın sadece bir illüzyondan ibaret olduğunu düşünüyorsun ya. Belki de hiçbir şey hissetmediğin bir adamla sözleneceksin ya." Başını hafifçe yana yatırdığında bakışları benimkileri bırakmamıştı. Artan beklentimle birlikte neredeyse huzursuz denebilecek bir şekilde kıpırdandım.
"Şu aşamada biri çıksa, sana âşık olduğunu söylese ne yaparsın? Vazgeçer misin?"
Bu tuhaf soru beni düşündürdü. Bana âşık olduğunu iddia eden biri çıksa ne yapardım? Her ne kadar hiç de olası bir durum olmasa da bir anlığına hayal ettim. Aşka inanmayan biri tam da sözlenecekken ona âşık olduğunu iddia eden biri çıksa ne yapardı?
"Âşık olan karşı tarafsa benim için ne değişir ki?" diye mırıldanırken bunu ona değil de daha çok kendi kendime söylemiştim. "Ben kendimi tam anlatamadım galiba. Kast ettiğim şey hiçbir şey hissetmemen değil sadece..." Bir kez daha düşündüm bunu nasıl dillendirmem gerektiğini. "İnsanlar âşık olduğunda," derken havada tırnak işareti yapmadan edemedim. "birini kayıtsız şartsız sever. Kusurlarını eksiklerini görmezden gelerek sever. Karşısındakinin olduğu kişiyi değil de kafasında yarattığı kişiyi sever aslında." Âşık olmak buydu işte. Bir illüzyona kapılmak. Ve ne olursa olsun, bütün hatalara, ihanetlere rağmen karşındaki kişiyi hoş görüp mükemmelleştirmek.
"İşte benim sorunum bununla. İnsanların kusurlarını görmezden gelerek sevmemelisin, insanları kusursuz görmek iyi bir şey değildir. Çünkü bir süre sonra o kusurlarını görmeye başladığında söyleyeceğin şey 'sen değişiştin' olacak. Sevemeyeceksin o kusurları, onlarla yaşamayı öğrenmedin ki hiç. Oysa o hep aynıydı, sadece sen göz ardı ettin bunu. Bence birini seveceksen olduğu kişi için sevmelisin, kusurlarıyla, eksikleriyle, belki saçmalıklarıyla birlikte sevmelisin. Gözünde onu kusursuz canlandırmak yerine, evet o kusurlu biri ama ben buna rağmen sevebiliyorum diyebilmelisin. Birini olduğu kişi için seveceksin ki kalıcı olsun, gerçek olsun."
"Yani vazgeçmezsin?" demesiyle tekrar ona baktım. "Bilmem..." Omuz silktim düşünceli düşünceli. "Kusursuz olduğumu düşünen birini istemiyorum ki. Çünkü değilim. Olmadığımı biliyorum ve bunu o da bilmeli ki zorluklara rağmen yanımda kalabilsin değil mi? Bir taraftan baktığımda emin olduğum bir şeyi bırakıp da belirsizliğe gitmezdim derim ama diğer taraftan sevilmekte güzel şey şimdi..."
"Bence vazgeçmezsin," diye böldü düşüncelerimi. "Fazla mantıklı düşünüyorsun çünkü." Evet galiba yine haklıydı, mantıklı tarafım ağır basardı büyük ihtimalle. Dalgın dalgın kahvemi içerken gözüm birden onun fincanına kaydı. Hala nerdeyse tüm doluydu. Kaşlarımı çattım. "Ne yapıyorsun, gitmemek için kahveni mi soğurtuyorsun?" diye sordum alayla hem de nihayet konuyu kapatabilmenin verdiği rahatlamayla.
"Nereden anladın? Birazdan da bu soğudu içemedim deyip başka isteyecektim," dedi çarpık bir gülümsemeyle. Benim de dudaklarım hafifçe yukarı doğru kıvrıldı. İyi taktik diye takdir etti iç sesim. Ama ben uygun bir cevap bulamadan biri seslendi girişten bana. "Alya?"
Zeyd bana sorarcasına bakarken kalkıp ön tarafa gittim. "Aah sen miydin?" dedim Nagihan'ı görünce. Yanındaki küçük kızı Narin'e gülümsedim. "Merhaba." "Alya kız, benim acil bir işim çıktı, Narin biraz senle kalsa olur mu? Kaç kişiyi aradım ama son ana kalınca kimseyi bulamadım. E seni de seviyor. Götürebileceğim bir yer olsa götürürdüm biliyorsun." Telaşlı bir hali vardı.
"Tabi ki kalabilir, ne olacak, takılırız biz. Bir sorun mu var?" "İnşallah yoktur. Bir saate dönerim," deyip gitmesi bir oldu. İnşallah yoktur derken? Arkasından şaşkın şaşkın baktım. "O zaman gel bakalım minik ördek," deyip elimi Narin'e uzattım. Narin üç yaşındaydı ama bilmiş mi bilmiş bir çocuktu. Büyümüşte küçülmüş dedikleri cinsten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arıza tespit
RomantikGümüş rengindeki gözleri beni ilgiyle süzerken, "Neden tamircilik?" diye bir soru yöneltti. Birkaç saniye ölçercesine beklentili bakışlarına karşılık verdikten sonra, "Seni zerre ilgilendirmez," dedim sadece. Zaten benden daha iyi bir cevap beklem...