Zeyd çıkar çıkmaz, sevgili dostlarım sinek misali etrafıma biriktiler. "Noldu?" "Ne dedi?" "Niye gelmiş?" "Ne konuştunuz?" Ellerimi havaya kaldırdım ve geri geri çekildim. "Ama bi tek tek gelin lütfen." Gözleri merakla parlıyordu. Bunlar bizi izlediyse eğer, ne kadar gerildiğimi kesinlikle görmüşlerdir.
"Lord Arkan gövde gösterisi yapmaya gelmiş," dedim kısa ve öz. Yani bence güzel tanımlamıştım. Hala bakıyorlardı. Huzursuzca kıpırdadım. Ellerimi iki yanıma açıp, "Neee..?" diye bağırdım.
"Biraz içeriğini anlatsan olmaz mı ya?" diyen Emre'ye diktim gözlerimi. "Olmaz!" Elimle arabaları gösterdim "Orada bir sürü iş var." Mesajı almışlardı.
Arabalara doğru giderken, "Acaba neden gerildin sen o kadar?" dedi Ali. Ses tonunda sorudan çok tespit vardı. Arkamdaki raftan aldığım boş karton kutuyu ona doğru fırlattım. "Yürü git işine. Çok bilmiş." Gülerek, "Ortalığı batırıyorsun ama," dedi ve kutuyu yerden alıp cebine koydu.
"Sonra da bize toplattırıyor," diye ekledi Emre. E toplayın bir zahmet. Ne işe yarıyorsunuz...
İşte bu da benim 'her şey yolunda' izlenimi verme şeklimdi.
*****
"Ya ben çok sıkıldım," dedi Emre. "İş yap iş, çalışan adam sıkılmaz," diyerek laf yapıştıran Hamza'ya 'takdir ettim' dercesin baktım. Aslına bende sıkılmıştım. İçimden hiç çalışmak gelmiyordu.
"Böyle çalışınca verimli olmuyor işte," deyince Emre bilmiş bilmiş, "Sen ne zaman verimli oldun ki?" dedi Selim erkeksi sesiyle. "Verimsiz."
"Bak şimdi, yiğidi vur hakkını yeme," dedim belimi dikleştirirken. "O öldür olmayacak mıydı?" diye sordu Hamza düşünceli düşünceli.
"E vurunca ölmüyor mu zaten?" dedim bende omuz silkerek.
"Bravo Alya," deyip alkışladı Hamza. "Bunda bile kendini haklı çıkarmaya çalışıyorsun ya. Sen bizi suya götürür susuz getirirsin mazallah." "Anasının gözü o." diye ekledi Selim hâlâ ayaktayken.
"Ya şurada kırk yılda bir iltifat edecekti kız, ne ara deyim atasözü yarışına döndü?" diye yakardı Emre. "Bu konu daha fazla dallanıp budaklanmadan susalım bence," deyince dayanamadık ve gülüştük.
"Mola mı versek o zaman?" dedim bende, ki pek çalışıyor sayılmazdık. Dünden razıyım zaten. "Hadi oyun oynayalım," diye atıldı Emre'de. "Siz oynayın, ben malumunuz..." deyip muzipçe sırıttı Hamza. Hep bir ağızdan, "Haa," deyip anlamlı bir bakış attık.
"Evliyim ayağına erken kaç anca," dedi Emre. "Tabi oğlum ben senin gibi sap mı dolaşıyorum? Sorumluluklarım var benim," deyip iki elini saçına götürdü.
"Bundan anca bir baltaya sap olurdu zaten," diyen Selim'di. Emre'ye iyi bir şey mi dedi kötü bir şey mi anlamamıştım. Sonuçta bir baltaya bile sap olamayanlar da vardı. "Sizin laf dalaşınız bitmez. Hadi ben kaçtım Nazlım bekler," derken gözlerinden kalp çıkıyordu Hamza'nın.
Deminden beri Selim'i süzen ve derin düşüncelere dalan Emre, "Alya?" diyerek bana baktı. Gözlerini kıstı. Kesin saçmalayacaktı. Kendimi hazırladım. "Bence Selim bana âşık."
Nefes boruma giden suyu çıkarmaya çalışırken Ali'nin kulaklarını kapatmaya çalıştım. Demek ki kendimi çok da iyi hazırlayamamışım. "Ne biçim konuşuyorsun çocuğun yanında?" Sonra Ali'ye dönerek, "Sen bunları dinleme Aliş," deyip yanağını sıktım. Ali bizden bir hayli küçük olduğu için onu ayrı bir seviyordum.
"Ne yalan mı?" Omuz silkti. "İki de bir laf sokuyor," deyip Selim'e göz kırptı.
"Gömerim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arıza tespit
RomanceGümüş rengindeki gözleri beni ilgiyle süzerken, "Neden tamircilik?" diye bir soru yöneltti. Birkaç saniye ölçercesine beklentili bakışlarına karşılık verdikten sonra, "Seni zerre ilgilendirmez," dedim sadece. Zaten benden daha iyi bir cevap beklem...