Kocaman camdan yağan yağmura baktım bir süre. Sonra camın duvarla buluştuğu köşeye oturup sırtımı duvara, sol yanımı cama yasladım. Cama düşen damlalar aşağı doğru akıyordu ve cam büyük olduğu için yağmurun o pıtırtısı daha yüksek çıkıyordu.
"Rapunzel?"
Elimi havaya kaldırıp, "Buradayım," dediğimde Zeyd garipseyen bakışlarla baktı bana. "Ne yapıyorsun orada? Dip köşelere zaafın mı var?"
"Yağmuru izliyorum," dedim açıklarcasına. "Kocaman cami koltuktan göremiyor musun peki?" diye sorduğunda omuz silktim. "Buradan daha güzel."
Elindeki fincanları masaya koyup ortadan kaybolduğunda şaşkınca, "Nereye?" diye sorabildim sadece. Sonra elinde büyük bir yastıkla geri döndü. "Kalk." Gözlerimi tepemde dikilen gövdesine kaldırdım.
Yüz hatlarına bak.
Adam 'jaw line' kavramını tanımlıyor sanki.
'Sus' dedim iç sesime. Zaten kalbim atıyor güm güm bir de sen başlama. Zaten nefesim kesiliyor bari sen sus.
"Kalk da şunu altına al, üşüyeceksin." Uzattığı yastığı alıp yerleşirken, "Yanıma gelsene," dedim elimle yere vurarak. "Geliyorum."
Biraz önce masaya koyduğu fincanları alıp yanıma oturdu. "Al bakalım prenses." Ben fincanı alınca kolunu omzuma atıp beni kendine doğru çektiğinde hemen oraya yerleştim. "Artık en sevdiğin üçlüyü değiştirelim. Kahve, yağmur ve ben olsun."
"Olsun," diye onayladım.
Olsun.
Daha olmadıysa olsun tabi.
"Oldu o zaman," deyince güldüm sessizce.
Sevdim ben bunu. Yağmurun huzurlu sesi. Kahvenin acı tadı. ZeyZey'in kokusu, sıcaklığı ve güven veren kolları.
"Bir şey soracağım." Başımı göğsüne yaslamıştım. "Hm?" Yüzüne bakmamanın verdiği rahatlıkla sordum bir süredir merak ettiğim şeyi. "Ne zaman âşık oldun bana?"
Bir sessizlik oldu ve derin bir nefes aldığını hissettim. "Bilmiyorum ki. Ne zaman oldu nasıl oldu. Sen ne yaptın bana tam olarak?"
"Ben?"
Güldüğünde nefesini saçlarımda hissettim. "Sen tabi. Sen yaptın. Sana âşık oldum. Belki o yemekte garsonla konuşurken sebepsizce öfkelendiğimde, belki ne pahasına olursa olsun seni o arabadan çıkarmaktan başka bir şey düşünemezken, belki dünyanın en büyük acısının gözyaşları yanaklarından süzülürken, belki o garajda sandalyenin tepesinde saçların sallandıkça kokun burnuma dolduğunda... Bilmiyorum, ne zaman oldu bilmiyorum."
Çok erken.
Bahsettiği olaylar ta ilk tanıştığımız zamanlarda olmuştu. Nasıl ta o zamandan böyle hisler beslemişti. Ben haftalarca aylarca nasıl hiç görmemiştim bunu?
Gerçi sürekli imalarda bulunmuştu ama ben hiç ciddiye almamıştım. Sadece oyun oynadığını düşünmüştüm.
Yine de çok erken.
O restorana gittiğimizde daha sadece dördüncü kez görüşüyorduk. "Nasıl bu kadar çabuk nefret aşka dönüşebilir ki?" dedim biraz ona biraz kendi kendime. "Ben senden hiç nefret etmedim ki. Öfkeliydim evet ama nefret."
Başını salladı galiba. Bilmiyorum. Sığındığım yerden onu göremiyordum. Kalbi atıyordu onu duyuyordum sadece. "Ben de etmedim," dedim. Sormamıştı ama yine de bilsin istedim.
"O zaman neden görüşmeyelim dedin ki?" Yine sessizce gülünce, "Gülme," diyerek dürttüm. "Bazen gerçekten beni şaşırtıyorsun. Bu kadar zekiyken nasıl bu kadar aptal olabiliyorsun sen?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arıza tespit
RomanceGümüş rengindeki gözleri beni ilgiyle süzerken, "Neden tamircilik?" diye bir soru yöneltti. Birkaç saniye ölçercesine beklentili bakışlarına karşılık verdikten sonra, "Seni zerre ilgilendirmez," dedim sadece. Zaten benden daha iyi bir cevap beklem...