Konunun çok fazla gündeme gelmemesi için herkesi geçiştirmiştim. Yavuz'u da ikidir atlatmıştım, galiba bu olay da gündemden düşmüştü. Özellikle de biz yeni işe atılınca. Hiç vakit kaybetmeden hurdacıları gezmeye başlamıştık.
Galiba her şey yoluna girecek.
"Şimdilik çalışanları getiririz, sonra bakarsın çalışmayanları da çektirip adam ederiz," diyen Hamza'yı onayladım. "Aynen. Önce çalışanlarla başlayalım," dedim.
"Ah Alya, Mehmet amca uğradı sabah, seni görmek istiyormuş. Bir ara yanıma uğrasın dedi," dedi Emre bana. Kaşlarımı kaldırdım. "Hayırdır inşallah, birazdan bakarım." Mehmet amca tamirhanenin ve benim üst kattaki evimin sahibiydi ve de tabi güzel mahallemizin birçok teyze ve amcaların bir tanesi.
"Adam senden bıktı herhalde kapı dışarı edecek seni bana sorarsan," dedi Emre hurdacıdan getirdiğimiz arabanın etrafında bir tur atarken. "Sana kimse bir şey sormadı Emre," dedi Selim yine Emre'nin ruhuna işlerken. "Niye ne yapmışım ben," deyip başımı dikleştirdim.
"Adamı her gördüğünde yanağını sıkmak istediğinden olabilir mi?" Biraz düşündükten sonra hak verdim. Olabilir. Makul. "Ne yapıyım çok ponçik ama."
"Atmış küsür yaşındaki adama da ponçik dedin ya artık bir şey demiyorum," dedi Hamza. Göründüğü kadarıyla diğerlerinin yerine de konuşmuştu.
"Bugün sadece periyodik bakımları yapılacak üç araba kaldı, başka iş yok. Biz hallederiz burayı." Hepimiz sesin geldiği yöne döndük. Biz birbirimize laf yetiştirme çabasındayken Ali arabalarla ilgileniyordu. "Bakın ben size hep diyorum bu çocuğu örnek alın diye," deyip kolumu Ali'nin omzuna attım. Üçü de Ali'ye kötü kötü bakmaya başladılar.
Saate baktıktan sonra, "Ben bir koşu gidip geleyim o zaman," diye ayaklandım. "Alime dokunmayın, yoksa fena yaparım," diye ekledim kapıdan çıkarken.
Tamirhane biraz mahallenin dışında kaldığı için arabalardan birini aldım. Yürüyerek de gidilirdi tabi, 15 dk. falan ama huyum kurusun üşenmiştim yine. Mehmet amcaların evinin biraz ilerisine park ettim ve kapılarını çaldım.
Kapıyı açan Şerife teyzeyi selamladım. "Hayırlı günler Şerife teyze, nasılsınız." "Alya kızım, hoş geldin, içeri geç, gel kızım." Kapının önünden çekildi ve beni içeri aldı. "Nasıl olalım kızım, yaşlılık işte," diye dert yandı. "Olur mu Şerife teyze, maşallahınız var," dedim gülümseyerek.
İçeride Mehmet amcayla da selamlaştık. Yanağını sıkmamak için kendimi zor tutarken, "Beni sormuşsun bugün, bir göreyim dedim." "Evet kızım. Bu sabah biri aradı, tamirhaneyi satın almak istediğini söyledi, yüksekte bir miktar söyledi kızım."
Mehmet amcanın sözleriyle içimi bir korku kapladı. İstemsizce geriye atıldığımı fark ettim. "Tamirhaneyi satıyor musunuz?" diye sordum içimdeki korkuyu bastırmaya çalışırken. "Yok kızım, olur mu öyle şey, orası satılık değil dedim ben. Lakin biliyorsun tamirhane de senin ev de bizim oğlanın üstüne. Şimdi yurt dışında ama duyarsa satmak isteyebilir. Yine de haberin olsun istedim."
Biraz olsun rahatlamıştım ama benim tanıdığım Zeyd Arkan kafasına koyduysa Mehmet amcanın oğluna kesin ulaşırdı. Kim satın almak istiyormuş diye sormamıştım bile. Her şey ortadaydı. Bu adamın belge imzalamaktan ve benimle uğraşmaktan başka işi yok muydu gerçekten?
Hayatta nefret ettiğim üç şeyin içine girdin Zeyd Arkan. Şu an ve resmi olarak.
Onu mutlaka durdurmalıydım. Bu elimdeki işleri almasına benzemiyordu. Tamirhane elden giderse, işin rengi değişirdi. Hepimiz ortada kalırdık. "Anladım Mehmet amca, haber verdiğin için sağ ol," dedim ona. "Ben gideyim artık, işlerim vardı biraz daha," diyerek ayrıldım oradan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arıza tespit
RomanceGümüş rengindeki gözleri beni ilgiyle süzerken, "Neden tamircilik?" diye bir soru yöneltti. Birkaç saniye ölçercesine beklentili bakışlarına karşılık verdikten sonra, "Seni zerre ilgilendirmez," dedim sadece. Zaten benden daha iyi bir cevap beklem...