"Anlamıyor musun, canın yansın istemiyorum..." dedi sessizce.
İster istemez yavaşladım tekrardan. Adımlarımı yavaşlatıp onunkilere uydurdum. "O zaman bırak bazı şeyleri kendi yöntemlerimle hazmedeyim." Göz ucuyla bana baktığını biliyordum ama birkaç metre önümüzde Melis ve Çınar'ın aynı bizim gibi senkronize bir şekilde yürüyüşünü izledim bir süre. Öyle ki gidip gelen iki çift bacağa baka baka başım döner gibi oldu. Artık şaşı gibi çiftleri de çift görmeye başlayınca bakışlarımı kaldırdım.
Sağımda daha bize uzak da olsa denizin üzerinde sallanan teknelere yatlara baktım. Onların sallanışı ayrı bir büyüleyiciydi. Her bir dalgayla süzülürcesine oynamaları. "Alya?" "Hi?" Zeyd durunca ben de refleks olarak durdum. Deminden beri yürürken gözümü ayırmadığım denize döndü. "Bak oradaki," derken parmağıyla birçok yatın arasından birini işaret etti. Kaşlarımı kaldırdım ufak bir şaşkınlıkla. "Sen gelmiyor musun?" Başını olumsuz anlamda salladı.
"Gelmiyorum. Geleceğinizden haberleri var. Git neyi hazmediyorsan hazmet, ben seni burada bekliyorum."
"İyi," dedim inatçı bir çocuk gibi. "Keyfin bilir." "İyice baktın mı? Buradan göründüğü gibi görünmez yakından." Yan yan baktım. "Bana aptal muamelesi yapma. Cidden sinir oluyorum." Ağzının içinde bir şeyler mırıldandı. 'Sen de aptal gibi davranma o zaman' dediğine neredeyse emindim.
"Ya sen var ya..." diye başladım sinirle iyice ona doğru dönerek.
Sabahtan beri bana laf sokuyordu. Benim de sabrım bir yere kadar ama. Alttan almanın da bir sınırı var. Ama o sanki en başından beri bunu bekliyormuş gibi kafasını eğmiş beklentiyle bakıyordu bana.
Sana istediğini vermeyeceğim Arkan. Şu an seni denizde boğmak istesem de madem çıkışmamı bekliyorsun alttan alacağım.
"Baktım," dedim dişlerimi sıkarak. "İyice baktım."
Yanından geçerken ona omzumla vurmak istedim aslında ama içimden bir ses bundan etkilenmeyeceğini söylediği için öyle bir şey yapmadım. Onun yerine içimdeki sesle birlikte ona bir güzel sayıştırdım.
Çınar ve Melis peşlerinde olmadığımızı görünce ilerde bizi beklemek için duraklamışlardı. Yanlarına vardığımda Zeyd'in gösterdiği yatı gösterdim onlara. "Şuradakiymiş." "Gelmiyor mu?" diye sordu Çınar arkamızda kalan Zeyd'e omzunun üzerinden bir bakış atarken. Kafamı sallamakla yetindim.
Melis'le birbirlerine baktıklarında yine sanki benim bilmediğim bir şey biliyorlarmış gibi hissettim. Bilin. Siz de bilin. Ne hikmetse herkes her şeyi çok iyi biliyor.
Gözlerimi hedefe dikip öylece ilerledim. Üçümüzde sus pus olmuştuk. Zaten konuşmak istemiyordum. Bir de Zeyd'in sözleri kafama takılmıştı az biraz. 'Neyi hazmediyorsan hazmet' deyişi kulağımda çınladı.
Çok doğru yapıyor muydum bilmiyorum. Ama yanlış değildi. Yanlış yapıyormuşum gibi hissetmek istemiyordum. Beni yanlış yaptığıma ikna etmemeliydi. Sonunda Zeyd'in gösterdiği yata ulaştığımızda üçümüz de yan yana tam karşısında durup baktık bir süre.
Elebaşı olarak öne çıkması gerekenin ben olduğumu düşünerek yavaş yavaş yaklaştım. Çekinerek içeri girdiğimde kaptan karşıladı beni. Diğerleri de peşimden girmişlerdi.
O an çok saçma bir şekilde daha nereye gideceklerini bile bilmediğimizi fark ettim. Karşımda ki kaptana baktım bön bön belki alnında belirir diye.
Belirdi.
Ama alnında değil.
Adam kısaca Zeyd'in rotayı belirlediğini anlattığında gözlerim Zeyd'i bıraktığımız yere kaydı. Buradan görünmüyordu ama oralarda bir yerlerde olduğunu biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arıza tespit
RomansaGümüş rengindeki gözleri beni ilgiyle süzerken, "Neden tamircilik?" diye bir soru yöneltti. Birkaç saniye ölçercesine beklentili bakışlarına karşılık verdikten sonra, "Seni zerre ilgilendirmez," dedim sadece. Zaten benden daha iyi bir cevap beklem...