İkilik

3.7K 309 335
                                    

Sezen Aksu -  İkili Delilik

"Ay Hazal dur yoruldum." diyerek sırtımı dayadım koltuğuma. "Ay pardon Defne hanım, geldiğiniz gibi başınızı şişirdim." deyip utançtan kızaran yanaklarını saklamak için başını eğdi Hazal. "Yok canım anlatacaksın tabi ki. Bir anda tatilden dönünce çok geldi bana." diyerek rahatlatmaya çalıştım Hazal'ı. İyi bir insandı Hazal. İyi bir çalışan ve çok iyi bir tasarımcıydı. Neredeyse o gün Ömer'le kavga ettiğime sevinecektim utanmasam. Hazal gibisini bulmak kolay değildi çünkü. Ben yokken ne kadar ağır bir yükün altına girdiğini fark etmeden neler yapmıştı.

Bozcaada iyi gelmişti ama bana. Bir süredir sekte vurulan ilhamım geri gelmişti sanki orada. İki koleksiyon çıkaracak kadar tasarım yapmıştım. Tabi üstünden geçilmesi gerekiyordu ama bu sene sürpriz bir koleksiyon bile çıkarabilirdik yaptıklarımla. Fındıklarımın şansıydı herhalde bu da. Onların ilhamı... Tabi bir de Bozcaada'nın getirdiği o farklı hissiyat... Her zaman daha enerjik hissediyordum orada. Daha mutlu daha sevgi dolu. Ömer'le önemli her şeyimizin orada olması da tesadüf değildi bence. Bir bağ vardı aramızda ve o bağ bana çok iyi geliyordu.

Enerjik olmamın 5. aya girmek üzere olmamla da alakası olduğunu söylüyordu Mira ve annem. "Hamilelik yorgunluğu azalır onun yerine yeni yaşamların getirdiği enerji gelir." diyordu annem. Sanki benden başka çocuk da doğurmuş gibi konuşması komiğime gitse de benden çok bildiği kesindi. Mira da aynı şeyi söylüyordu zaten. O da Nehir'e hamileyken 5. ayda enerjisinin geri geldiğini fark etmiş, öyle diyordu. Fındıklarım annelerinden çaldıkları enerjiyi katıyla veriyorlardı sanki.

Enerji patlamam en çok Ömer'e yaramış gibiydi tabi. Hem evde pır pır dolaşıp her işimi kendim yapmaya başlamıştım, hem de enerjim artık hormonlarıma cevap veriyor gibiydi. Bazen Ömer'in yorulduğunu hissediyordum hatta. Ama kalan minik zamanımızı ve vereceğimiz minik arayı düşününce keyfi gayet yerindeydi sanırım.

Bozcaada'dan döndüğümüz gibi Arzu hanıma gitmiştik tabi. Öyle ki trafik yüzünden gece çok geç varmış olsak da eve, sabahın köründe kalkıp hiçbir yer toplamadan gitmiştik Arzu hanıma. 4. ay için gittiğimizde "Bir sonraki ay yüzleri iyice belirginleşmiş olacak. Yaramazlık yapıp arkalarını dönmezlerse görürsünüz." demişti çünkü Arzu hanım. Bir ay zor durmuştuk yerimizde. Şimdi de keşke yaramazlık yapsalardı derken buluyordum kendimi. Çünkü gördüğümüzden beri Ömer'le birbirimize benzeyen yerlerini aramaktan kör olmak üzereydik. Bence Ömer'in aynısıydılar, Ömer'e göreyse benim aynımdılar. Sanırım bir dört ay daha beklememiz gerekiyordu bu kavganın son bulması için.

Yüzlerini az biraz görmenin dışında sağlıklıymış fındıklar. Portakal tohumundan başlayan maceraları şu an tam da bir greyfurt boyundaymış. O kadar minik! Bu tepkiyi Arzu hanımın yanında verdiğimde "E doğunca da çok büyük bekleme Defne, minicik iki beden vereceğiz kucağına." diye takılmıştı bana. Tabi ağlamamla son bulmuştu bu takılma. Arzu hanım odadan çıkmak durumunda kalmıştı Ömer'in beni sakinleştirmesi için. Neden ağladığıma dair bir fikrim yoktu. Duygulanmıştım sadece iki küçük bedeni kollarımda düşününce. Bir de tabi korku vardı ki içimi yiyip bitiren... İkisi bir araya gelince akıvermişti yaşlarım.

Ömer alışmıştı tabi bu hallerime. Eskisi kadar tepki vermiyordu. Bir şekilde sakinleştirebiliyordu da beni. Kendince yöntemleri vardı. İki bebek bekliyordu heyecanla belki ama en büyük bebeğiyle uğraşmaktan nefes alamıyor gibi geliyordu bazen bana bile. Ama Ömer hiç sesini çıkarmıyordu tabi ki. Öyle sakin karşılıyordu ki huysuzluklarımı, duygu geçişlerimi, ağlamalarımı şaşırıyordum. Çokça da utanıyordum aslında. Bunu anladığında da alıyordu beni kucağına. Bahçede en güzel yere yerleşiyorduk beraber. "Ben sana söylemiştim ama." diyordu sonra, "Huysuzluklarını da çekmek istiyorum, aşermelerine de koşmak istiyorum. Karnının büyümesini gün be gün görmek istiyorum ve hiç korkmuyorum diye.".

Aşk RengiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin