Baba

2.8K 225 203
                                    

Oya Bora - Bana Bir Masal Anlat Baba

Ölüm sessizliği dedikleri buydu kesinlikle. Çıt çıkmıyordu. Çık çıkmaya korkuyordu belki de. Öyle garipti ki her şey... Kediler bile hissetmişti sanki. Seslerini çıkarmadan oradan oraya koşturan bizim peşimizden geziniyorlardı sadece. Ne sürünüyorlardı ne de miyavlıyorlardı. Sadece yürüyorlardı peşimizden. Ölüm sessizliğini bölmüyorlardı, bölmek istemiyorlardı sanki. Gecenin kör bir saatinde gelene telefon sonrası evin çok aniden seslenmesinin ardından oturan sessizliğin başka bir açıklaması yoktu.

Öyle çok soğuk değildi aslında. Mayıs'ın başında soğuk ne gezerdi zaten. Ama içim üşüyordu. İçim titriyordu aslında daha doğrusu. Sesimi çıkaramasam da kocaman bir yumru vardı boğazımda. Ses çıkarmamam gerektiği için susuyordum sadece. O deli eden sessizliği bölen iki şey vardı; uyandırıldıkları için hiç memnun olmayan iki omzumda huysuzlanan bebeklerim ve önümüzde sessizce burnunu çeke çeke yürüyen Defne.

Evin kapısını ayağımla çekip kapatsam da arabanın kapısını açmam pek mümkün değildi. Defne ne yaptığının pek de farkında olmadığından ön koltuğa yerleşmiş başı elleri arasında duruyordu ama rahatsız etmem gerekecekti. "Defne" diye fısıldadım. Uyandırmış olsak da hala omzumda uyuyordu çünkü Masal da Deniz de, farkındaydım.

-Sevgilim kapıyı açar mısın?

Kızarmanın ötesini geçmiş gözlerini kaldırıp yüzüme baktı. Öyle boş baktı ki anlayıp anlamadığından emin olamadım. Tam ağzımı açıp tekrar soracaktım ki "Ya of kafa mı kaldı?" diyerek attı kendini arabadan. Deniz'in beline kollarını sarıp "Gel annecim." diyerek aldı kucağımdan. Arabanın öbür tarafına dolaşırken derin bir nefes alıp kapıyı açtım ben de. Koltuğuna otururken biraz da olsa araladı gözlerini Masal, "Nereye gidiyoruz baba?". Ben daha ağzımı açmadan "Annemin gözlerine ne oldu?" diye ikinci soruyu sorunca Defne başını kaldırıp bize baktı. Deniz uyuyordu sesini çıkarmadan. Onu öpüp dolaşıp yanımıza geldiğinde hafifçe çekildim kenara.

Yorgundu, bitikti benim güzel sevgilim ama direniyordu yine de. Bana yorgun ama minnet dolu bir bakış atıp Masal'a doğru eğildiğinde elimi sırtına koyup belli belirsiz okşadım. Konuşamıyordum, elim konuşsundu en azından. Biraz önce benim yaptığım gibi derin bir nefes çekti içine. Yutkundu birkaç kez. Konuşmak için buna ihtiyacı vardı belli ki. "Mira teyzenlere gidiyoruz şimdi bebeğim." dedi sonunda, "Siz orada kalacaksınız biraz. Babanla benim işlerimiz var.". Masal gözlerini kaldırıp bir bana bir Defne'ye baktıktan sonra "Ondan mı bu kadar üzgünsünüz?" diye sordu dudağını bükerek, "Çok mu kalacağız biz?".

Çok akıllıydı çocuklar. Zehir gibi dedikleri cinsten bir akıllılık. Ve henüz ayıp, sorulur- sorulmaz kavramları çok da oluşmadığı için böyle akıllarına geldiyse soruyorlardı. Genelde güldürüyordu bu soruları. Zaman zaman terletiyordu. Ama şu an... Defne tekrar ağlamaya başlayacak gibi duruyordu. Gözlerini kaldırıp bana baktı yardım dilenir gibi. Tuttuğum belinde hafifçe geriye çekip ön koltuğa doğru yönlendirdim ben de. "Bilmiyoruz bebeğim." diyerek öptüm Masal'ı, "Ama sizi hep özlediğimiz için işimiz bittiği gibi geleceğiz, söz.". "İplikçi sözü mü?" diye sorduğunda Defne'nin bile ön koltukta hafifçe güldüğünü duydum. Yüzüm az da olsa gülünce güzel kızım da gülümsedi bizimle. "İplikçi sözü babacım." deyip saçlarını sevdim, "En büyük İplikçi sözü.".

*********************************

Defne bininci kez özür dilerken Mira dağınık saçlarını düzeltmeye çalışıp "Deli misin sen ya?" dedi biraz sinirle, "Tabi ki bakacağız. Hadi git sen. Aklınız kalmasın fındıklarınızda. Bizi de haberdar edin.". Defne başını sallayıp sanki son enerjisini de buna harcamış gibi bana yasladı vücudunu. Kolunu okşadım hafifçe. Kesinlikle ne yapacağımı bilmiyordum çünkü. İlk defa tıkanıp kalmıştı beynim. Ne teselli edebiliyordum ne teselli olabiliyordum. Öyle saçma bir haldeydim ki neredeyse Defne'nin bana deste olmasını isteyecek bir durumdaydım.

Aşk RengiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin