Ayazma

10.8K 406 184
                                    

Kitabımı okuduğumu sanırken en son hatırladığım şeyin sayfalarca önce olması beni şaşırtmıştı. Aklım o kadar dağılmıştı ki kendimi kitaba veremiyordum. Belli ki okuyup geçmiştim anlama gereksinimi duymadan. Peki ne oluyordu bana? Hem kendim demedim mi her gün gördüğüm erkeklerden biri diye? Ne bu kafa dağınıklığı? Ama şimdi hakkını vermek lazım çok da yakışıklı. Yapılı, gözlerini alamayacağın kadar hem de. O siyah boncuk gözlerine ne demeli? Peki o aklını alan gülüşüne? Ay ne diyorum ben be, kendine gel Defne!

Düşüncelerimden kurtulmak ve serinlemek için sinirle kalktım şezlongdan ve denize doğru hızlıca ilerledim. Sinirden yavaş yavaş girmek yerine paldır küldür girmiştim ve şu an neden insanların bu mevsimde gidilmez dediğini gayet iyi anlamıştım. Deniz, deniz değil adeta buzla dolu bir küvet gibiydi. Üstelik salak gibi kendimi alıştırmadan bir anda girmiş olmanın verdiği şok da vardı. Donuyordum, yapılacak en mantıklı hareket denizden çıkmaktı. Girdiğim hızda geri çıkarken kıyıda birinin denize girmek üzere olduğunu fark ettim.

-Bence hiç girmeyi düşünmeyin. Zira kendinizi buzdolabına kitleseniz daha mantıklı.

-Böyle olur bu mevsimde. Biraz kendinizi alıştırarak girseydiniz bir de biraz daha dursaydınız alışırdınız aslında. Bulabileceğiniz en sakin, en güzel, en temiz denizdir.

O tanıdık ses tonu kafamı aniden kaldırmama sebep olmuştu. Bu beklemediğim durum karşında yanaklarıma hücum eden kanı hissedebiliyordum. Bir an ne diyeceğimi bilemeden "Ya evet ben de bir anda girdim, işte güneşten şey olduysam demek. Sıcak tabi. Normal deniz sandıysam ben işte. Sıcaktan hep." dedim. Dediklerimin saçmalığını farkına varıp hızlıca yerime doğru seğirttim.

Saçmaladın Defne, kaç Defne, yürü Defne! Aferin kızım, aferin! Konuşamadın adamın karşısında. Sıcak da sıcak. Haziran'dayız herhalde sıcak! Sanki adam bilmiyor sıcak olduğunu. Konumuz bu mu acaba? Saçmalamaktan başka bir şey yapmıyorsun adamın karşısında, kendine gel liseli kızlar gibi. Tövbe tövbe. Of kendimle kavga ederken bile toplayamıyordum ki kafamı!

Denizin soğukluğu hala tenimde gezinirken titremem artmıştı. Havluma sıkıca sarılıp ısınmayı bekledim. Denizden gelen hafif esintiyle denize doğru döndüm yüzümü. Mis gibi tuz kokusu çalındı burnuma. Denizin sıcacık esintisiyle birlikte ısınmaya başlayan vücudumu havludan kurtardım ve denize bakmayı sürdürdüm. Gerçekten görebileceğim en temiz, en mavi denizlerden biriydi. Dalgalar hafif hafif kıyaya vururken denizin üstünden güneş ışınları yansıyor, çeşit çeşit renkler gösteriyorlardı. Mavinin her tonu gözüküyordu. İç çekerken 'iyi ki mavi' demekten alıkoyamadım kendimi.

Nefesimi seslice dışarı verirken denizdeki hareketlenme ilgimi çekti. Dikkatle baktığımda hareketlerin sahibi kalbimde yine anlam veremediğim bir sıkışıklık yarattı. İç çekerken sırtının bile yakışıklı olduğunu düşünmeden edemiyordum. Halimi fark ettiğimdeyse düşüncelerimi dağıtabilecekmiş gibi kafamı salladım ve güneş kremime uzandım.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Aldığım şezlonga havlumu sererken suratımdaki gülümsemeyi bir türlü silemiyordum. O da heyecanlandı değil mi? Yanlış anlamadım yani. Ne de güzel kızarıyor öyle. Hele o bal gözleri... Ne de güzel bakıyor. Saçlarının kokusunu o uzaklıktan bile almıştım. Vanilya şeftali karışımı baş döndürücü bir kokuydu. Bir şeye benziyordu ama neye? Aşka... Sanırım. Ne diyorum ben ne aşkı, kendine gel Ömer!

Şezlonga yerleştiğimde göz ucuyla kızın olduğu tarafa baktım. Kitabını büyük bir ciddiyetle okuyordu. Bir süre kitabın adını görmeye çalıştıysam da yaptığım saçmalığı fark edip kızın güzelliğinin keyfini çıkarmaya karar verdim. İlk defa gelmiş olmalı buralara. Daha önce görsem kesin hatırlardım çünkü. Her bir detayı özenle yaratılmış gibi; o kadar güzel, o kadar eşsiz... Hatırlamamak imkânsız.

Aşk RengiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin