BÖLÜM 9/Cenaze

553 168 50
                                    

   Gizem, kapıyı açtığındaki manzaraya inanamamıştı. Dedesinin cansız bedeni yerde yatıyordu. Gizem büyük bir çığlık attı ve dedesinin yanına doğru tökezleyerek gitti. Nabzına baktı. Atmıyordu. Dedesi ölmüştü. Gizem ağlamaya başladı. O ağlarken telefondaki adam kahkahalar atarak şeytanice zevkini yaşıyordu. Gizem; "Kes sesini!" dedi ve haykırarak telefonu kapattı. Ardından ambulansı, annesini ya da ona yardım edebilecek kim varsa onu aradı. Sütçü Ahmet Abi ile Hayriye Teyze'yi bile aradı. Telefonunda bu numaraların neden bulunduğunu bilmiyordu. Ona en erken dedesinin karşı komşusu Hayriye Teyze yetişti. Bu kadının iki çocuğu da Acil Tıp Teknisyeni'ydi. Kadının da çocuklarından bir şeyler öğrenmiş olabileceğini düşündü Gizem. Tabii, kadının yaptığı tek şey dedesinin nabzını ölçmekti. Bunu da Gizem yapmıştı zaten. Kadın, adamın nabzını ölç yükten sonra "Allah Rahmet Eylesin. Deden ölmüş kızım." dedi üzülerek. Gizem sinirlenerek:

"Hayriye Teyze zaten senden dedemi kaldırıp ambulansa götürmek için yardım istedim! Saçmalamayı kes!" dedi sesini yükselterek.

   Kadın neye uğradığını şaşırdı. O hep Gizem'i tatlı ve uslu bir kız olarak tanımıştı. Sesi çıkmayarak yarım yamalak bir şekilde "Tamam." diyebildi.

   Gizem ve Hayriye Teyze, Gizem'in dedesiyle beraber ambulansa bindi ve hastaneye gittiler. O sırada Nazlı'nın arkadaşının annesi Nazlı'yı dedesinin yanına bıraktı. Gizem'in annesiyle babası da zaten işlerini bitirmiş, eve dönüyorlardı.

   Gizem, dedesinin öldüğüne inanmak istemiyordu. Dedesi eğer büyücüyse ölmezdi. Ölemezdi. Gizem'i ve Nazlı'yı yarı yolda bırakamazdı. Gizem, dedesi sadece basit bir ameliyata girmiş gibi düşünmek istiyordu. Kapıyı açtığı zaman dedesinin cansız bedeniyle karşılaştığını aklına getirmemeye çalışsa da o anı aklından çıkartamıyordu. Bu anı ölse unutamazdı. Peki ya telefonda dedesinin öleceğini söyleyen adam kimdi? Dedesinin öleceğini nereden biliyordu? Ya da öldürüleceğini.

    Gizem,yan tarafında oturan Hayriye Teyze'ye baktı. Kadının ağlamaktan göz pınarları şişmişti. Kadın çoktan dedesinin öldüğüne inanmıştı. Aslında kadın haklıydı. Sadece Gizem, dedesinin öldüğüne inanmak istemiyordu. Gizem,başını ellerinin arasına aldı ve hastanenin betondan yapılma tabanına baktı. Eğer dedesi ölürse Gizem ne yapacaktı?

   Neredeyse 1 saat olmuştu. Hayriye Teyze ve Nazlı, Gizem'in birer omzuna yaslanmış, uyuyorlardı. Ama Gizem uyanıktı. Gözleri kapanmaya başlasa da doktor gelip Gizem'e, dedesinin yaşadığı haberini vermeden de uyumayacaktı.

   Gizem'in annesi ve babası hemen uçağa binip gelmişlerdi. Gizem onları görünce ağlayarak yanlarına koştu. Babası ağlamasa da üzüldüğü o kadar belliydi ki! Babalar üzüldüklerini fazla dışa vurmazlardı ama Gizem'in babası neredeyse ağlayacaktı. Ağlaması normal sayılırdı zaten. Gözleri dolmuştu. Annesi, Gizem'i görür görmez ağlamaya başladı. Gizem, gözlerinin yaşlarını silerken annesine "Anne, dedem ölmedi değil mi?" diye sordu.Annesi ağlamaktan başka bir şey yapamıyordu. Cevap veremedi.

   Uzun, büyük ve kritik bir bekleyişin sonunda doktor,müdahale odasından çıktı. Ağır ağır ve başını eğerek yürüyordu. Gizem,bunun ne demek olduğunu biliyordu ama bunun düşündüğü şey olmaması için çaresizce dua ediyordu. Doktor, onların yanına geldi ve "Hastamız..." diye başlar başlamaz Hayriye Teyze arkadan hüngür hüngür ağlamaya başladı. Adam,başta şaşırdı, sonra ise üzgün üzgün "Hastamız, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Allah Rahmet Eylesin. Başınız sağolsun." dedi ve herkes ağlamaya başladı. Gizem'in gözyaşları da yanaklarından aşağıya doğru yavaş yavaş iniyordu. Kendini tutamıyordu. Sonra doktorun yakasına yapıştı "Bu bir cinayet! Ben bunu biliyorum! Dedem o evde ne kalp krizinden ne de başka bir şeyden dolayı öldü! O..." dedi ve devam etti "Öldürüldü!"

"Bakın hanımefendi, dedeniz buraya geldiğinde zaten can vermişti. Bizse iki saate yakın bir çabayla onu yeniden hayata döndürmeye çalıştık. Küçük bir ihtimal de olsa buraya çabuk getirildiği için kurtarılma ihtimali vardı fakat... Kurtaramadık çünkü hastamızın bağışıklık sistemi çok zayıftı. Tedaviye cevap veremedi. Eğer siz bu işte bir başkasının parmağının olduğunu düşünüyorsanız siz bilirsiniz." dedi doktor ve Gizem'in ellerini yakasından uzaklaştırdı.

"Yok, zaten ben bu işte birinin parmağının olduğundan çok eminim. Karakola gidip o kişi hakkında işlem başlatacağım." dedi Gizem.

"Kızım, ne diyorsun sen? Dedenin hiç düşmanı yoktu ki! Neden öldürülsün?" dedi Gizem'in babası. Onun da üzüntüden sesi çıkmıyordu.

"Evet efendim. Aynen öyle. Beni bu özel numara aradı ve dedemin öldüğünü söyledi. Bakın." dedi Gizem ve soruşturma görevlisi polise telefonunun çağrı geçmişini gösterdi.

"Üzgünüm fakat numara özel ve her ne kadar uğraşsak da numarayı deşifre edemedik.Bu yüzden hiçbir bilgiye ulaşamıyoruz. Ama eğer başka bir şey fark edersen mutlaka bizi haberdar et." dedi polis.

   Gizem,dedesinin ölüm haberinin hemen sonrasında karakola ifade vermeye gitmişti.Olayın ikinci tanığı ise Hayriye Teyze idi. Yol boyunca ağlamıştı. Aşırı duygusal bir kadındı. Gizem, ona bağırdığı anı düşününce kendine kızdı.

   Karakoldan da bir şey çıkmamıştı. Polis, demesiyle ilgili bilinmeyen bir bilgi bulursa mutlaka Gizem'i haberdar edeceğini söylemişti. Şimdi ise altı ayrı arabayla dedesinin buz kesmiş cansız bedenini defnetmeye gidiyorlardı. Gizem'in dayısı ve kuzenleri de gelmişti. Ama daha önce hiç görmediği teyzesi yine ortalıkta yoktu. Memleketin her yanından cenaze için gelmişlerdi. Herkes siyahlara bürünmüş, acılar içindeydi. Gizem, daha iki gün önce büyücü olduğunu öğrendiği dedesinin şimdi öldüğü gerçeğini hala kabullenemiyordu. Aslı da yanındaydı. Çünkü o Gizem'in her anında yanında olan gerçek bir arkadaştı. Herkesin ağlamaktan gözleri şişmişti. Özellikle Hayriye Teyze'nin ve Aslı'nın. Birbirlerine sarılmış ağlıyorlardı. Birbirlerini tanımıyorlardı bile. Aslı, Gizem ona dedesinin ölümünün haberini verince telefonda ağlamaya başladı. Hala da ağlıyordu. Gizem, hastanede dedesinin morarmış buz gibi soğuk yanağını okşarkenki anını hatırladı. Sonra da cenazede dedesinin tabutunu öpmüştü.

   Günlerden Cumartesi idi. Gizem'in dedesinin ölümünün bir gün sonrası. Hala kafası bozuktu. O gün taziye günüydü ve Gizem buna hiç hazır değildi. Evde kalıp evlerine misafir olarak gelen teyzelerin ağlama ve feryatlarını dinlemek istemiyordu. Yeterince kendini paralamıştı. Hele taziye çadırının oradaki kırklı yaşlardaki amcaların konuşmalarını dinlemeye hiç mecali yoktu. Ama Aslı da evlerine geleceği için onunla beraber kalmalıydı. Gizem'in kendisinden bir yaş büyük sinir bozucu kuzeni Derya Su da oradaydı. Yüzünde birazcık olsun üzüldüğünü belirterek bir ifade yoktu.Zaten insana benzer bir yanı da yoktu.Boş boş telefonunu çıkarmış onunla oynuyordu. Instagram'a "Teyzelerle Taziye Keyfi" diye fotoğraf atması mı daha kötüydü yoksa "Zaten ölecekti adam! Yaşı gelmiş, nesine üzüleyim?" demesi mi Gizem bilemedi. Hayatında bu kadar duygusuz bir kız görmemişti.

   Hayriye Teyze, Cuma gecesi onlarla kalmıştı ve hala ağlıyordu. Hayriye Teyze'nin neden kendi evinde kalmayıp orada kaldığını Gizem'in ailesi bile bilmiyordu. Kimse; ne yüreğindeki açılan bu yarayı, ne de bunu nasıl unutup normal yaşantılarına döneceklerini bilmiyordu. Hiç kimse.

Gizemli KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin