Ruhu ölü insanlar var ceset kokarlar ama bunu sadece kendi gibi ölüler anlar ve bedeni bahar bahçedir. çiçekleri ezilmiş dışardan yaşıyorsun gene insan dilinde ama oysaki için cenaze yeridir. kaç kere daha aynı ruha kılarsın cenaze namazını bilmezsin. o küçük kız ölmeden önce içinde neşe taşıyan biriydi.masmavi gökyüzünü bakışlarında anlatır göz bebekleri orada balon olur uçardı. sonra bir gün ağzından öyle kelimeler döktü ki , saçılan her kelime paramparça etti yürekleri kanattı belki ama o susmadan devam etti , anlattı yaşadığı hayalkırıklığını:
"Ayakkabılarımı yeni almıştım . cebi bayram harçlığı dolan bir kızdım ben onlarla maviye daha güzel koşmak için .en güzel maviden ayakkabılarımı aldım en güzel beyazla giydim onlari ama yolum hep çamurdu hevesimi aldılar yürüyemedim bile birdaha.
Ben taşa takılmasından korkarken ayaklarımın o çamurda kalan karıncaları eze eze yürüdüm. çünkü arkamdan beni hep ittirdiler.
Elimdeki balonumu alıp karanlığa gittiler, ben sürekli o balon peşinde giderken gideceğim yeri biraz daha unutup gittim. oysa ben o balonuda ordaki yıkık hayallere almıştım.
onlaraydı armağanım. içimdeki umudu küçük ellerine tutuşturulmuş bir pasta tabağı gibi özenle getiriken yere düşürüp yok ettim.
Anlamadan farkına varamadan.
Sonra bir gün uzaklardaki o balonun patladığını gördüm.
Durdum!
Baktım etrafıma,
maviye giden yolu kaybetmiştim.
Tamamiyle bataklıktaydım artık.
Ne balon ne mavi nede ayakkabarım vardı artık.
Kirlenmişti annemin yıkadığı kıyafetlerim , ayakkabılarım..
Hevesim de bir gaz parçası gibi o balonla gökyüzünde özgür kalmıştı.
Ve o günden sonra o kız bayramlarını hep yalnız karanlık odasında geçirmişti. çünkü aldığı hiçbir harçlık geri ona o heyecanı vermeyecekti.
Çünkü bir kere kaybetmişi o hevesi.
Gittiği yolu gittiği yeri..
O günden sonra kendine kızdı niye o balon için gittin diye .
Senin tek gülümsemen bile koca gökyüzüne yeterken ne diye hediye peşinde koşup onuda üzdün diye.maviyi ağlatıp üstüne, omuzlarına ağlattın diye.."
Hikayenin sonu şöyleydi :
"O kız o karanlığa ruhunu gömdü bedeni siyaha büründü.
Ve artık renkler onu terketmişti, canın bedenden çıktığı gibi.
Bir nevi intihara teşebbüs etti ve öldü o odada . O odaya bıraktığı tek armağan hıçkırık sesleri biraz mürekkep dolusu sayfa ve vicdanının kokusuydu.
Bıraktı gitti işte gene."
-Geriye kalan ceset şuan hala yaşıyor sanıyorlar ama o öldü, o gün ki maviliğini kaybeden gökyüzüyle beraber.
Yaşadıkları küçük bi kızın gözyaşlarına fazlaydı.
Haberi olmadan yattığı karanlıktan dünyaya bir gülümseme yolladı bile o.
O gülüşte tuttuğu dilek var dı o kızın.
Ve hala gerçek olmadı dileği. biliyor ki istediği yıldız hala kaymadı.
O zaman bir bahar tufanı gibi ortalıkta kokacak kelimeleri dilekleri.
Söyleyemez o dileğini en karanlık geceye bile. çünkü söylerse asla gerçek olmayacak.
hiçbir şey bilmemeliydi gerçek olması için.
O yıldız o kızı gördü bir kere, derinlerinde yakaldı onu kilidi açıp.
Bilir ki o zamanı geldiğinde kayacak...
Gözyaşları yanağında süzülüp göğüs kafesine doğru yol alırken, içinde parça parça umutlarıda vardı ve o küçük kız ne zaman ağlasa yavaş yavaş tükeniyordu içinde birçok şey.
O kız ölmüştü yalnız başına, kimseye birşey demeden öldü.kimse inanmadı ona ama o kız ümit besleyip içini doldursa bile değişen hiçbir şey olmayack artık.çünkü ölü insanlar konuşamazdı.
O kız yeniden yaşama tutunmayacak.Ellerindeki etler çürümeye başladı bile.Gün geçtikçe ölüsü bile yok oluyor zamanla....
hatırlanacağı tek yanı vardı , kelimelerini insanın kalbinde derinlere işlerken görmüştü. onunla anacakları tek nokta ellerinden akan cümle yağmurları olacaktı. ve bu onun için mezarına konulan en güzel beyaz güllerden di...
hayat gene bir insanın duygularını çiçeklerle aldı. bilir ki çiçekler dalından koptuğu an ölürler ve bir duyguyu ancak ölüler alabilrdi en acımasız en kusursuz ama güzel.....